31 Ekim 2021 Pazar

EKİM 2021 - ÖZET

 EKİM 2021'DE,

NE İZLEDİM 

Bu kısma bundan sonra izlediğim belgeselleri de eklemeyi düşünüyorum, mademki lüzumsuz bl diziler bile yer bulabiliyor blogumda, neden belgeseller de olmasın. Sevgili arkadaşlar ben eğer Netflixten izliyorsam bu tür belgesel ya da dizileri İngilizce altyazılı izlemeyi tercih ediyorum, tavsiyedir, özellikle öğrenci olup yeni dil öğreniminde nasıl katkı  yaparım diye kafa yoranlar, sizler de bu şekilde denemelisiniz. 

Burada ilk paylaşacağım, daha önceden bir proje için izlediğim ve bu hafta özledim deyip bir daha izleme şansı bulduğum bir David Attenbrough belgeseli olacak,  hem İngilizcenizi geliştirmek - çünkü kelime kullanımı bakımından oldukça akademik, hem de bir miktar daha yaşadığımız dünya hakkında fikir edinebilmek adına izleyebilirsiniz A Life On Our Planet' i..



Not: İngilizce kelime hazinesi hakkında yazdıklarım, ana dili İngilizce olan bir hoca tarafından edinilmiş bilgidir. 


HANGİ DİZİLER

Son zamanların en güldüren, en ağlak, en saçma dizisiydi ama inanılmaz iyi geldi bana ...
Hwarang gerçekliği de olan bir oluşum aynı zamanda Güney Kore tarihinde. 

"Her şey ters gitse bile tebaa hayatta kalmak için boyun eğer." 


Kimi 
Kikikimi
Kimi seviyorsam oyunculuk adına bu dizide, acayip keyif aldım ve çok kaliteli buldum...Fatma harikulade...


Ve tabii ki Squid Game, Elif ;Açlık Oyunlarına benzettiği için,  Kerem ; alakası yok Açlık Oyunları ile dediği için izledim. Kerem haklı bence 😃 evet ikisinde de sağ kalmak için mücadele ediyorlardı ama Açlık Oyunları farklı bir alt metne sahipti sanki, adil olmayan sisteme kafa tutan bir duruş vardı . Bu dizide  ben bunu göremedim. Sonuyla da beni benden aldı, keşke 10 sene daha bekleseydi o rafta, herhangi bir kayıp olmazmış insanoğlu için. 
Gerçeği söylemek gerekirse Tay dizilerinin bazıları oldukça iyi olabilirken bazıları örneğin Golden Blood , pek iyi değil.  Oyunculukla mı alakalı bilmiyorum, zaten saçma salak bahaneler, nedensiz hadiseler, inanılması imkansız dövüş sahneleri yeterince kafa ütülerken bir de ana karakterlerden biri olmayınca , dizi de komple başarısız oluyor. Ha izledim mi sonuna kadar, izledim ama atlaya zıplaya bir hal oldum yahu. Demem o ki ben ettim siz etmeyin 🥴
Run Bts 'in 3. Sezonunu bitirmenin haklı gururu 🥴

FİLMLER 
To All The Boys P.S. I Still Love You, Serinin ikinci filmi ve fakat o kadar klişe, o kadar ergen ki, sanırım 3 kerede bitirebildim.


Aslını isterseniz The Guernsey Literary & Potato Peel Pie Society filmini efsanevi bulmadım,  bence klişeye çok yakın romantik bir İngiliz savaş sonrası filmi. Ama tabii görseller falan oldukça iyi. Bir de araya işte kitaplar ve yazar konmuş ki "bak ama klişe demesek mi" olsun.  Yine de, her koşulda, ille de  romantikli film isteyenler kaçırmasın.  
Eternal Summer, enteresan bir sonsuz film, sonu olmayan şeyleri pek sevmiyorum açık konuşmak gerekirse, bazen de seviyorum ama bu filmin sonu olsun isterdim 😃 Bu ve bundan sonraki filmi izlemek için homofobik olmamanız gerekiyor, lütfen bunu göz önünde bulundurup izlemeye karar verin. 
His gerçekten efsane bir hoşgörü filmi sanırım,  hem de hiç görülmeyecek bir platformda. 
*homofobikler izlemesin.


 

NEREYE GİTTİM 
Devrim'i görmeye Eskişehir'e gittim,

Odunpazarına uğrayıp konak gezmezsek olmaz, Atatürk'ün kaldığı evmiş, bir çift ayakkabısı en orijinalinden bulunuyor evde. 
SAZOVA ise ille görmen lazım dediklerimden, ben buraları 2. Defa geziyorum aslında,  ilkinde Osmanlıca sınıfımla kalabalık bir ekiptik ve hazire gezmek ya da ulemaya dair iz aramaktan helak olmuştuk şaka bir yana onun da güzelliği farklıydı tabii, bu defa eşimleydik ve keyfi başka oldu . 
 Merak edenler ya da okuma yapmak isteyenler için odun pazarının üst yanındaki otoparkın yukarısında bir mezarlık var, taş sayı bakımından çok tatmin edici olmayabilir ama ufak  bir keşif yapılabilir :D

NE OKUDUM

Kasım için büyük umutlarla, sağlıklı, dengeli, kitaplı zamanlar dilerim.





30 Ekim 2021 Cumartesi

MAHMUT MAKAL-BİZİM KÖY

    Kitap 1947-1948 yılları arasında Varlık dergisinde "Bir Öğretmenin Notları" adı altında basılmış ilk olarak, sonra derlenip toparlanıp kitap halini almış. Yaşar Nabi Nayır daha önce bu adı kullanan yazarlar olmasına karşın Bizim Köy olmasını istemiş kitabın adının ama en az önemli kısmı burası aslında,önemli olan kısım ise bu kitabın bir efsane oluşu.

    Ve ne yazık ki ne kadar efsane olduğunu anlamanız için okumanız gerekiyor, Edebiyatı bölüm olarak okuduğum için 4. sınıfta Bizim Köy ismini ve 50 kuşağı yazarlarını ve Toplumcu Gerçekçi Yazarlardan olan Makal'ı  okumuştum. Makal, köy gerçeğine yönelişin öncüsü sayılıyor,hatta "İlk Gerçek Köy Romanı/Anlatısı" olarak geçiyor bazı kaynaklarda kitap, oysa yazar kitabın "Roman" olarak anılmasını istemez, gerçekten de kitabın içeriği bir roman niteliği taşımaz.

     Kitapta anlatılan gerçekten de bir köy öğretmeninin, hiç bir edebi gailesi olmadan reel gerçeklerden ibaret notlarıdır köy yaşamına dair. Fakat o kadar gerçektir ki o köy yaşamı, o güne kadar "ne var köyde anlatacak" diyen Orhan Kemal'i gecenin 3'ünde "yaşa aslan " diye haykırtacak, Yaşar Kemal'e kendini 2. sırada andırtacaktır.

    Döneminde Kur'an-ı Kerim kadar okunduğu söylenen ender kitaplardan olan ve Demokrat Partiyi iktidara getirdiği rivayet edilen bu kitap yüzünden, zira anlatılan sefil  orta Anadolu köylüğüdür ve köylünün bu halde olma sebebi olarak Cumhuriyet yönetimi olabilir, oysa  Demokrat Parti iktidara geldiğinde kitabın yazarı tutuklanacaktır, Niğde Valisi apar topar köye gidecek, köylünün ayaklarının çıplak olmayışından köylüyü suçlu, yazarı iftiracı sayacaktır.Sonrasında bir hüküm giydirilememiş olsa da , başı dertten hiç kurtulmaz Makal'ın, hangi iktidar gelirse gelsin yazarın yazdığı gerçeklerden hiç hoşlanmaz, çünkü yazar Orta Anadolu halkının sefaletinden, cehaletinden ve din dendiği zaman ne kadar akılsız olabileceğinden bahsediyordur. Ve bu yazdıkları bütün dünya çapında ses buluyordur. Farklı dillere çevrilen kitapları yurt dışında da okur bulmaktadır.

    Tarikatlara, şeyhlere terk edilmiş, okumak deyince "aman din varsa içinde tamam yoksa cehennemliksin" denilen bir memleketi düşünün,

sabana öküzü olmadığı için eşeği koşan,eşeğin yerine kendini koyacak olan köylüyü,

çocuklarının hastalık ve ölümlerinde; koşulları ve o koşullara onu mahkum edenleri suçlamak yerine her geleni kabule zorlanmış bir halkı, 

ileriye gitmeyi, ilericiliği günah sayan bir halkı,

yeni bir şeye karşı olmayı marifet sayan, "aman başımıza icat çıkarma" diyerek baştan durduran halkı,

hak, hukuk, adalet yerine ibadeti önemseyenleri,

ilk emri "oku" olan dinin kitabını anlamayan, anlamak istemeyen, anlayarak okumaktan ölesiye korkan halkı...



"Köylü alim değildir, ama ariftir. Gelişigüzel aydın dediğimiz çoklarına taş çıkartırcasına yorumladıklarını bilirim dinlediklerini.  Sorun, yararlı yayınların köylünün eline varabilmesinde. Köy eğitimi kadar önemli olan bu davayı , acaba ne zaman ele alacağız?"


    Diyorum ki elimde olsa ben kitabın bütün öğretmen adaylarınca okunmasını zorunlu kılardım(ki hiç sevmem zorunlulukları) , hatta bir kere ile bırakmaz okutup istişare edilmesi gereken uygulamalar yapardım çünkü Makal'ın 1950'lerindeki köyü, bugünün yani 70 sene sonraki Türkiye'nin köylerinden çok ta farklı bir tasvir değil. Yoksunluk, cehalet, sefalet artık köyünden zorla şehre gönderilmiş köylü çocuğunun sırtında yük değil mi, çoğu köyde ne yazık ki artık okul yok ama olanlarda da şehirdeki okullarda olan imkanları bulmak mümkün mü? Her vilayete açılan üniversitelere girebilen kaç öğrenci daha okuduğunu anlamaktan aciz, bu suç o çocukların mıdır?

    Hatta çoğu şehirde okullara ayrılan bütçe ne? Devletimizin "bedava veriyoruz kardeşim" dediği kitapları kaç öğretmen kullandırıyor derslerinde, kaynak kitap söylemesi yasaklanan öğretmenler kitap adı/yayın evi önermek istemese de verilmiş kitapların o sistem için ne kadar boş olduğunu bilmiyor mu?

    En iyi sınav sistemini biz getirdik diyenlere karşı çıktığımız zaman...O çarkın dişlerinin arasında bizim çocukluğumuzu ezdiniz, artık çocuklarımızı yedirmek istemiyoruz dediğimiz zaman,  "vay hain" olmadık mı?

    "Kardeşim çiftçiye kulak verin" dediğimde, "bu işlerden ne anlar,ne bilir cahil köylü" diyen bir İstanbullu Hanım'a Irgat ile Çiftçi arasındaki ayırımı anlatmak için 40 dakika nefes tükettiğimi bilirim .

    Yazacak çok şey var ama demek istediğim imkanım olsa TBMM'deki her bireye bu kitabı ezberletmek isterim, imkanım olsa her bir kişiye beynindeki tüm ezberletilmiş olgular yıkılana kadar okumak isterim, elimden bir şey gelmeyişi, acizliğim kahrediyor beni. Avrupa'daki köylüyü gördüğüm zaman yaşadığım şaşkınlık... Oradaki çiftçinin koşulları, makineleşmesi, vah benim canım yurduma...Vah benim alın terini toprağa karıştıran, kendi tohumuna ambargo konmuş olan çiftçime... Vah benim hiçbir şeye itiraz etmeyen, üç beş para için elalemin çöplüğü olmaya itiraz etmeyen elitime... 

"Asıl üzüldüğüm şey, okuyup yazmaya vakit bulamamak. Hep böyleyimdir; okuyup yazamadım mı, ölü gibi bir uyuşukluk çöker içime. Okuyunca cana gelirim."

Diyen, 17 yaşında Anadolu köylüğünde öğretmen olan, öğretmek için çabalayan "Mamıdoca"  yakmadı bizi !


Canım ülkemin kendini okumuş zanneden aydını(!),  okumamışlığı ile övünen iktidarı, bütün bunlara ses çıkarmayıp susan başımızdakilerin tamamı ve cahil kalmayı marifet sayan halkı yaktı bizi, 
hem bizi hem kendisini... Ne yazık ki gelecek nesillerini...


 

28 Ekim 2021 Perşembe

GOETHE - GENÇ WEATHER 'İN ACILARI


Tutku Yayınları'nın 2013 yılında 1. basımını yaptığı 150 sayfalık kitabın çevirmeni Füsun Dikmen'dir.

"Eğer insanlar sürekli geçmişi hatırlamak yerine şu günlerin tadını çıkarsalardı bu kadar acı çekmezlerdi."

Ne yazık ki basım hataları mevcut olan kitabın bu hatalarını yüze vurmak, fiyatına mukabil uygun değil o sebepten çok üzerinde duramayacağım.

"Bizim dışımızda her şey bize daha iyi, herkes bizden daha üstün görünüyor."

Bu kitabı daha önce okuduğumdan gayet iyi biliyorum ki, aynı zamanda  elimde ve  okuyor olduğum Mahmut Makal'ın Bizim Köy adlı yapıtı olmasa çok daha etkileyici bulacaktım . Ne ki yurdum kırsalı ile istem dışı yapmış olduğum kıyaslama çok ağır geldi. Öyle ki neredeyse iki asırlık bir zaman dilimi olmasına rağmen iki kitap arasında,o zamanların Almanyası ile bu kadar uçurum olması, çok fena. 

İçinizden "Eylem, iyi güzel de bu kitap heer ne kadar kırsalda geçse de bir köy anlatısı değil " diyenler olacak, bu kişiler de pek haklı olacak ve fakat okunan satırlardan anlayabileceğimiz ya da çıkarsayabileceğimiz gerçekler bunlar, bakınız her iki kahraman da orta düzey bir memur, her ikisi de kırsalda yaşamakta oysa ki aradaki fark muazzam, vah bizim ülkemize! O zaman için de, şimdi bile !

Neyse mevzu derin, anlaşılması zor ya da imkan dahilinde olmuyor tarafımdan, anlama kapasitesine ve anlatma yeteneğine güvenen varsa aydınlatsın.
 
Oysa klasiklerden bir kitaptı bu da, daha önce farklı yayın evlerinden okumuşluğum da var , yine de yeni bir basım bulduğumda kaçırmam. :)

Hemen her klasik ve romantik anlatıda olduğu gibi memnu bir aşk olmazsa olmaz, mübalağa ise tuzu biberi pek tabii ki yine de dönemi itibariyle çok etkileyici bulunmuş ve Almanya halkını intihara sürüklediği ve kılık kıyafetine epeyce müdahil olabildiği söylenegelmiştir.

Bir Alman klasiği de okusam fena olmaz diyenler, ya da Almanların nasıl bir  platonik ve çaresiz aşıkı olurmuş diye merak edenler için çok hoş bir okuma olacağı kanaatindeyim. 

Keyifli okumalarınız olsun...





 

26 Ekim 2021 Salı

ÖLÜMCÜL ŞİFRE-TOM MARTIN

432 sayfalık, orijinal ismi Pyramid olan Tom Martin kitabının tanıtımıdır, bu kitap çekilişle bir kişiye hediye etmiş olduğum iki kitaptan biridir aynı zamanda. Haydi bakalım yeni çekilişlere ve yeni kitaplara diyelim o halde...

"Ama en önemlisi, hiçbiri eğitim almak zorunda değildi, her biri kendini seçimi doğrultusunda uzmanlaştığı alanda çığır açacak bir keşif yapmaya adıyordu."

Kitap bir macera, bir gizem, bir bilim-kurgu, bir fantastik-kurgu, bir eskatoloji hikayesi...

Aslında dayandırdığı mantık, kurduğu bağlantılar bakımından inandırıcılığı var, fakat hikaye o kadar hızlı başlıyor ve kahramanlar o kadar "süper" ki bu kadarı da fazla dedirtiyor bazı yerlerde.

Yazarın Goodreads'a kayıtlı 2 kitabı var gibi görünüyor, buradan yola çıkıp bu kitabın belki bir ilk kitap olabilme ihtimali aklıma geldi, bu ihtimal gidişattaki bazı aksaklıkları daha kabul edilebilir kılacak zannederim.

Kitap macera içerdiğinden olacak;
And Dağları'ndan başlayıp, San Andreas fay'ına...
 Peru'dan Gılgamış Destanı'na...
Zerdüştlük'ten Gnostiszm'e...
Oradan da Mısırı Piramitlerine uzanarak konuyu bağlıyor 
ama 
bağlama kısmı önemli :) 

Bazı sayıları tutturma şekli ya da bağlantısını kurma yolu bana bir siyasi liderimizin partisinin yıl dönümü hesaplamasını hatırlattı desem, vallahi gülmeyin ama ya,  o kadar zorlayınca 40 ta yapar neden yapmasın :D

Bu hesaplamalar kısmı neden  kitabın orijinal isminde değil de Ölümcül Şifre adıyla basıldığının açıklamasıdır aynı zamanda . Mantıklı yani...

Bu kitap bana ;

orta-alt düzeyde iyi denilebilir bir kurgu, 

aksiyondan yana zengin, 

koşturmalar arası çok boşluklu, 

ve aynı zamanda sayfa kullanımı bakımından oldukça bonkör davranılmış ,
 gibi geldi .

Kime gittiyse kafa dağıtmalık yeni bir okumalık edinmiş oldu, sorunsuz bir şekilde ilettiğim kitaplar umarım severek okunsun,, umuyorum herkes sağlıkla , esenlikle  ve kitaplarla kalsın.
Sevgiyle...

N







 

25 Ekim 2021 Pazartesi

APTALI TANIMAK - A. M. CELAL ŞENGÖR

Kitapta Celal Şengör'ün Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Dergisi için yazdığı yazılar var. Her satırına katılmak zorunda değilsiniz elbette, ve fakat bir bilim insanının bilhassa bu vatanın günümüzdeki düzen ve işleyişi hakkındaki fikirlerinden edineceğiniz birkaç şey mutlaka olacaktır. 
Altta kitaptan bir kaç satır var...
Okuyunuz, okutunuz...

"Akıllı insan problemin çözümüyle ilgilidir, aptal ise kendi kafasındaki herhangi bir fikri çözüm diye dayatmak ister."


"Okullarında itaat ve kanaat öğreten toplumlar başkalarına itaate ve kendilerine verilene kanaate mecbur olurlar."


"Cehalet en büyük düşmandır. Ama bu düşman dışarıdan gelmez.  Bunu biz kendimiz büyütür, bizi daha çok cahil edecekleri başımıza getirmek için sandıklara koşarız,  zira cehalet rehaveti,  rehavet yalancı bir rahatlığı, o da sonunda felaketi getirir."


"Bilimin ülkemizdeki çöküşünün en önemli sebebi ise tamamen bilgisiz politikacılardır..."


"Görmeden, kontrol etmeden,  muhakeme kurmadan inanmayı öğrenmiş bir toplum gerçeği aramaz."


"Bir şeyi ortadan kaldırırken yaptığınızı başkaları fark etmesin isterseniz en iyi yol, yok etmek istediğiniz nesneyi sulandırarak çoğaltmaktır."


 

24 Ekim 2021 Pazar

MATRIONA'NIN EVİ - SOLJENITSIN

 Üç öykünün yer aldığı kitabın ikinci basımını Cem yayınevi 1974 yılında yapmış,  çevirmen koltuğunda Gülseren Devrim var. 
1970 yılının Nobel ödülünü almış olan Sovyet yazar pek tabii ki uzun yıllar Sovyetler'de yasaklanmış. Buna sebep olarak Sovyetler Birliğini  kötülemesi gösterilmiş oysa yazar genel olarak sistemin eksik ya da kusurlu gördüğü taraflarını kaleme almış yazıtlarında. Bunun pozitif eleştiri olarak algılanıp kendine çeki düzen vermek gerekirken neden kötü gösterildiğine yorulup yasak koyma yoluna gidildiğini anlayan beri gelsin. 

"Bir şeyler edinmek, sonra bu bir şeyleri hayatından daha değerliymiş gibi saklamak için kahretmezdi kendini."

Komünizmi bitirenin Soljenitsin olduğu da söylenir ve fakat Rusya başkanı Putin 2007 yılında yazara ödül de vermiştir.  Bizimkiler de Nazım'ı getirmeye çalışıyordu bir ara, 
sanırım aynı hesap ya neyyyseee... 

" Öğretmenlikte, bütün hayat boyu böyleydi işte:
Her an, hazır cevaplığınızı ve zekanızı ispatlamak zorundaydınız, bütün bir kalabalık önünde tek başınıza ve her defasında bir başka konuda."


 Yazarın hayatı bir miktar karışık, o sebepten okuduğum bu kitap üzerinden yazayım biraz. Bir kere 3 öyküde de hep zamanın Sovyet yönetimi, ille saf ve temiz duygular içinde bir kahraman ve klasik kötü gerçek kişiler mevcut. 3 öyküden bilhassa Matriona'nın evini okurken bir nebze Aytmatov hikayelerindeki havayı hissettim, belki her ikisinin de aynı coğrafyayı anlatıyor oluşu etken bu duruma.

"Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, gerçek bir bilime sahip olmayan, gerçek bir idareci olamaz artık !"

Yine ister istemez düzene karşı insani taraf kıyaslaması yapılmış ki o sistem için paha biçilemez bir karşılaştırma, bir zorunlu tercih halini oluşturmakta. Açık konuşmak gerekirse belki okuldan, sistemden, öğretmekten , çalışmaktan bahsetmesi sebebiyle Bir Amaç Uğruna adlı 3. Öyküsünü diğerlerinden daha çok beğendim. İlk ikisinin betimlemeleri keza harikulade ise de bir belirsizlik durumları da mevcut...Ki aslında ben pus ta severim hikayede, ve fakat bu tarz toplumsal ve gerçek köy hikayeleri bence direkt anlatılması bakımından tercih sebebimdir. 

Uzatmayayım, burada Soljenitsin üzerinden konuşuyorsam da  bilhassa Rus yazarların,  edebiyatçılar tarafından mutlaka okunması ve hatta bu okumaların birden fazla yapılması elzemdir diye düşünüyorum.  

Okuyun, dilerim sağlıklı ve umutlu kalın.  


 


19 Ekim 2021 Salı

VEJETARYEN- HAN KANG




    "Abla... Dünyadaki bütün ağaçlar kardeşim gibi. "

     156 sayfalık 3 öykünün birleşmesinden oluşan  romanın 1. baskısını April yayıncılık , 2017’de,  Göksel Türközü çevirisi ile yapmış. 

    Han Kang'ın bu kitabı,  2016 Man booker ödülünü almış ve aynı isimle  filmi de yapılmıştır. 

    Kitap sade, anlaşılır bir dille yazılmış olabilir fakat kabul etmeliyiz ki oldukça etkileyiciydi. 

    Aslında sıra dışı bir yaşanmışlık anlatılmışsa da  öyle bir şekilde sıradan insanların günlük yaşamlarına yedirilmiş ve yazar öyle uç eylemleri öyle sıradan insanlara yaşatmış ki aslında bu kadar tanıdık olanın bu kadar vurucu olması şaşırtıyor okuru. 

    Güney Kore edebiyatından bir örnek,  bir tespit olarak özellikle belirtmek isterim ki Asyalı yazarlar sinematograf gibi yazıyorlar, çoğu zaman okumuyor izliyorum kitabı. 

    Ve kabul edilmeli ki hep etkileyiciliği yüksek oluyor yapıtlarının, film, dizi ya da kitap farketmeksizin...

    Bir miktar toplum normlarına ters bir anlatı da olsa, bence kitap ya da edebiyat severler beğenecektir.

    Aykırı şeyler için çok kapalı değilseniz okuyun :D

    Akıl sağlığımızın da beden sağlığımız kadar yerinde olabilmesi dileğiyle, etkili okumalarınız olsun... 

   



14 Ekim 2021 Perşembe

BEN, ROBOT- ISAAC ASIMOV

İthaki, Ekin Odabaş çevirisi ile 2017 de yapmış 3. Baskıyı, 238 sayfa olarak.

"İstese de istemese de, sadık, sevecen, kibar biri. Makine sonuçta; öyle yapmışlar. İnsanlar için aynı şeyi söyleyebilir misin?"

"Bir zamanlar insanlık, evreni tek başına göğüslerdi. Kimsesi yoktu. Şimdiyse yardım edecek yaratıkları var; kendisinden daha güçlü, daha inançlı, daha kullanışlı, kendisine tamamen sadık yaratıklar. İnsanlık artık yalnız değil."

    Kitaptaki ilk robot hikayesi olan Robbie'yi 1939'da yazmış yazar. 19 yaşındaymış.  Bunu kitabın sonunda okuduğum zaman oraya kadar okuduğum hikayelerde anlatılanlara bir kez daha hayran oldum. 
    Çeşitli hikayeler var kitapta,  Robbie'ler, Speedy'ler , Cutie'ler... Tabii bunların robotların hikayeleri olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. İnsanoğlunun robotlarla imtihan hikayeleri, dönemi göz önüne alınarak okunursa müthiş etkileyici, dönemi göz önüne almadan okunursa etkileyici hikayeler. Sevecen demek robot hikayeleri için belki doğru bir tanım değil yine de sevecen demek geliyor içimden bu hikayeler için. 
    Beni en çok etkilemiş olanları: Cutie ve Mantık hikayesi. 

    Sevdim kitabı genel olarak, hatta oğluma da verdim ama son zamanlardaki sağlık problemleri ve psikolojik olarak çok kitap okuma havasında olmayışından mütevellit okuyamadı henüz, okusaydı O'nun da fikirlerini yazmak hoş olacaktı :D
    
    Sağlıkla kalın arkadaşlar, kitaplarla ve tabii şans ta gülsün yüzünüze :) Yeni kitaplarda görüşmek üzere...







 

9 Ekim 2021 Cumartesi

URSULA K. LE GUIN - ÖTEKİ RÜZGAR

 

Orijinal adı The Other Wind olan kitabı, Çiğdem Erkal İpek çevirisi ile Yerdeniz serisinin 5. Kitabı olarak okudum. Elimdeki kitabın 5. Baskısı ve 2015'te yapılmış. 

Artık tanış olduğum diyarlarda, tanışın ötesinde dostlarla takılmak sadece 226 sayfada bile olsa yine oldukça heyecan verici bir deneyimdi benim için.  Ve pek tabii o tanıdık hisler ile okundu bütün ütopikliğine rağmen öteki diyarların masalları.

Ursula teyzem biliyor bu işi, kabul etmeli. Ve insana yepyeni ufuklar açıyor en doğal yollarla en ütopik diyarlar için. 

"Böylece, dünyanın güçlerinin birleştiği yerde, insan güçleri de bir araya gelmişti: Bir kral, bir prenses,  büyücülük ustaları.  Ve ejderhalar.  Ve sonradan çiftçi karısı olan hırsız rahibe ile kırık kalpli bir köy sihirbazı..."

Bu seriyi bilenlerin de onaylayacağı üzere seri 3 kitaptan oluşmak üzerine planlanmıştı, sonra  Tehanu geldi, sonra Öteki Rüzgar ve son bir kitabım kaldı tekrar bu fantastik dünyaya yolculuk yapabilmem için. 

Bir okura en sevdiği yazar, en sevdiği kitap sorulunca size eğer çok okuyan biri ise bir kişi ismi vermesi oldukça zordur, misal ben hemen birden fazla isim veririm ama bu isimlerden biri mutlaka Ursula Teyzedir, zira iyi yazmıştır, herhangi bir kitabı için konuşmak doğru olmasa da benim ağzımdan çıkacak isim Mülksüzler olacaktır, yine de bu seri de efsanelerin ötesidir ve edebiyatta fantazya okurları mutlaka okumalıdır.

Son dönemde kitap okuma konsantrasyonu bakımından eski hallerime dönmeye başladığımdan mıdır, elime aldığım kitapların güzelliğinden midir bilmiyorum ama hemen her paylaştığım kitabı okumanızı salık veriyorum, beni bilmeyenleriniz için dipnot olarak eklemek isterim ki öyle her kitabı övenlerden değilim, son döneme tesadüf etmiştir iyi kitaplar yoksa reklamdan sebep bir durum yoktur.

Bu beyanat üzerine de selamete ermek gerekir, zira yine uzun bir tavsiye ediş olmuştur, sevgiyle kalın kitap dostlarım, sağlıkla kalın, şans ta yüzünüze gülsün ...



4 Ekim 2021 Pazartesi

ERDAL ÖZ- GÜNLÜKLER

YARIN, NASIL BİR GÜN OLACAKSIN!
1956-1998


 "Bu defterle kendimi çözümlemeye, kendimi tanımlamaya, kendimi kurmaya çalışıyorum. Her yazdığım kadar kendimin dışına çıkıyor, kendimi eksiltiyorum, azaltıyorum. Ama içim temizleniyor.  Düşüncelerim somutlaşıyor. Biraz da kendime dışarıdan bakmak oluyor bu. " 

    Önsözü Ayşe Sarısayın tarafından yazılmış olan kitabın elimdeki ikinci basımı 2016'da yapılmış olup 429 sayfadır. 

    Kitap üstteki alıntıdan da anlaşılacağı üzere Erdal Öz 'ün bir kendine dışarıdan bakma hali denebilir, ya da özetle günlük notları. 

    Erdal Öz 'ün kim olduğunu bilmeyenlerinizin olabilirliğini düşünerek Can Yayınları kurucusu olduğu notunu düşüyorum buraya, fakat kitapta anlattığı zaman Can Yayınları değil Sergi Kitabevi zamanları, bilhassa 1956-1978 arası oldukça detaylı,  hapishane ve tutuklu kaldığı zamanlar ise benim için etkileyiciliği en yüksek kısımları oldu.

    13 Haziran 1972 'de şu notu yazmış defterine:
" Dinin katı kuralları hep kocaman bir duvar çekiyor yurdumun zavallı çocuklarına ve aşılamıyor bu duvar. "
Bu tespit 50 yıl sonra bile değişmiyor ne yazık ki.

Ve şöyle yazıyor bir sayfada, 
"Bu kalabalıktan bıktım sanıyorum.  Daha yalnız, daha sessiz bir köşe arandım boyuna. En sessiz köşe içimdi."

Onca kalabalık çevresine rağmen yalnız hissetmek...


    Erdal Öz, yaşanan dönem itibariyle olsun, hukuk öğrenimi ile olsun,  daha önceden okumuş olduğum hikayeleri ile olsun zaten bilgi birikimi yönünden fazlasıyla kendini kanıtlamış ve saygı duyduğum biriydi  ve fakat bu günlükler ile, yansıttığı düşünce yapısı ve nezaketiyle de hayran etti beni kendine. 

    Ve dil üzerine fikirlerini, hepsine katılmasam da , yazın üzerine düşüncelerini okumak gerçekten inanılmaz bir keyifti. En karanlık, en umutsuz anlarında bile sanki yanında hem yazıyor hem okuyor gibiydi bu kitabın okunurken verdiği his.
Ve en sevdiklerimden biri:
" Yalnızlığı seviyorum ama insansızlığa dayanamıyorum. "

    Kitabın pek çok yerini çizmekle kalmadım,  bazı kitap ve yazar isimlerini de not ettim kendime.

    Bunlardan bilhassa , Calvino'dan Bir Okurun Serüveni'ni okumayı çok hevesle bekliyorum. 

    Biliyorum çok uzattım ama ısrar ve istekle tavsiye ediyorum kitabı arkadaşlar, bilhassa Türk Edebiyatına gönül vermiş olanlarınız ya da  50 kuşağı yazarlarını seven arkadaşlar için oldukça hoş bir okuma olacağı kanaatindeyim. 

Sağlık, kitap ve şans sizinle olsun.