30 Aralık 2021 Perşembe

MODERN İSKANDİNAV ŞİİR ANTOLOJİSİ - ÖZKAN MERT

    Özkan Mert'in Gece Güneşi alt başlığı ile hazırladığı kitabın; ilk baskısı 2014 yılında, Yitik Ülke Yayınları tarafından, 128 sayfa olarak yapılmıştır.

" Anladım ki sonunda, 
Günler gerçekten sinsi 
Ne kadar bakınsam da
Kalmamış hiçbir izi."
(Dipak Mazumdar)

    Kitap bir "antoloji" olarak düzenlenmiş, Nordik şairlerin hem kısaca hayatlarından bahsedilmiş hem de şiirlerinden örnekler serpiştirilmiş.  Kitapta yer alan 10 şairin isimlerini bu postta yazmaya karar vermiş ve kısaca notlar almıştım fakat bilmiyorum neden şu anda bu satırları yazarken vazgeçtim bu hevesimden. Belki bir başka zaman...

    Yukarıdaki paragrafta Nordik şair demişim fakat  Norveç, İsveç, Finlandiya, Danimarka gibi ülkelerin şairlerden teşekkül etmediğini kitabın belirtmem şarttır. Aynı zamanda başka coğrafyalarda doğmuş olsalar da sonrasında bir şekilde yolları Nordik ülkelerle kesişmiş ve 90'lı yıllarda bu ülkelerde eserler vermiş sanatçıları ve onlardan satırlara yansıyanları da barındırıyor kitap. Okumak isteyenler lütfen kitabı edinsin hadi edinemedi bir yerlerden eline geçirip okuyuversin. Çok çok 1 bilemedin 2 saat sürecek emin olun. 
    
    Bu kitabın yorumu yarına kalmasın istedim, aynı zamanda istedim ki, bugün Mavikalemdekiler blogunun sahibi Nagihan ile 2. yüzyüze buluşmamızı gerçekleştirdiğimizin notunu da düşeyim blogumun bir yerine. Nagihan ile coğrafi olarak bir miktar köşe kapmaca oynadık 10 yıl boyunca Trakya'da :D Bir türlü görüşememiştik sonra Ankara'da kavuştu yollarımız,  iyi ki...

     Gösterdiği dostluk, samimiyet için kocaman bir sağ olasın diyorum. Ankara'da en ıssız kaldığım zamanda uzanan bir dost elinin sıcaklığının adıdır Nagihan... Ben davranışta çok hissiyat belli edebilen biri değilim ama istiyorum ki Nagihan burayı okursa bilsin ki, Ankara'da geçirdiğim bu bir yılda bana sıcak gelen tek şey kendisi, umarım daim olsun arkadaşlığımız.
    
    Bir yıl daha bitiyor, geçenlerde Şule'nin de dediği gibi hayatımızdan 2 sene gitti ve ben artık daha fazlasına seyirci kalmak istemiyorum, artık bu hikayeye dahil olmak istiyorum.  2022 için bir çok plan yapıyor, bir çok hayal kuruyorum ama biliyorum ki ben o hayaller ve planlar ile boğuşurken Tanrı bir hayli eğleniyor. :)  (Bir İbrani ata sözüne göndermedir)
     
    Yarın, bu yılki bilançoyu da yayınlayıp bu senenin kapanışını yapacağım, kalın sağlıcakla kıymetli blog dostu arkadaşlarım. Kitaplar yoldaşınız olsun...









 

28 Aralık 2021 Salı

THE SILENT PATIENT - ALEX MICHAELIDES


"Somehow grasping at vanishing snowflakes is like grasping at happiness: an act of possession that instantly gives way to nothing." 


    "Mükemmel heyecan verir" diye tanıtılan,  Goodreads 'ta 4.13 ortalaması olan kitaba benim puanım 3.5⭐, bu puan neden düşük sorusuna verebileceğim en uygun cevap; hikayenin sonu. 

    Tabii ki size oturup sonunu anlatmayacağım , hımm denesem mi ki :D...

    Aslında hikaye neredeyse "mikemmele" yakındı, şaşırttı mı şaşırttı,  heyecan da verdi vermesine,  ilgi de çekti çekmesine... Bilhassa Yunan mitleri ile  Alcestis detayları süper uygun serpiştirilmişti ve fakat o son nedir öyle yani, bırak bazı şeyler yarım kalsın kardeşim. Nedir bu ille de daha da anlatacaklarım var derdiniz. 

    2021'de heyecanlı bir şeyler okuyamadıysanız ve tabii ki "hiiiç heyecan yok benim hayatımda yea" diyenlerdenseniz,  "elimden bırakamayacağım bir şeyler okumak istiyorum " diye ağlıyorsanız(!) kitabın oldukça hacimli bir kısmında emellerinize kavuşacaksınız, ha sonrası da pek tabii ki bana göre bir miktar gereksizse de, belki siz bayılacaksınız :D Bir şans veriniz rica ediciğim :)

    Bu ay, İngilizce kitap kategorisi de dahil bütün planladığım okuma listemi tamamlamış ve yıllık okuma hedefime de ulaşmış bulunmaktayım.  2021 'in son 3 gününde bir şey yapmadan öylece yatıp yuvarlanma(hem bir şey yapmayıp hem nasıl yuvarlanama eylemini yapmalıyım bilmesem de ) planlarım var, haydi bakalım henüz okuma hedeflerini gerçekleştirememiş arkadaşlarım kolay gelsin, yılın son günlerinde kitaplar yoldaş olsun sizlere... 

    Varyant varyant gelen "bağzı" başıbozuk virüsler uzak olsun hayatlarımızdan inş, bu arada bu virüsle henüz tanışmamış kaç kişiyiz bilmek isterdim, yazmak isteyenler lütfen yorum kutusunu ziyaret edebilir mi?

15 Aralık 2021 Çarşamba

GÖZYAŞI - LAUREN KATE

Epsilon yayınevinin 1. Basımını 2014'te yapmış olduğu Teardrop orijinal adı olan kitap 405 sayfadır. Bu kitabın yazarı aynı zamanda daha önceden çok okunmuş olan Düşüş serisinin yazarıymış.  Sanırım ben o seriyi de okumamışım. 

"Gerçek diye bir şey yoktur.  Sadece inandıklarımız ve reddettiklerimiz vardır."

Arka kapak yazısı diyor ki, bu kitaptaki öyle bir romantizm ki 
bir Romeo ve Juliet...
Bir Edward ile Bella...

Ben bu kitaptan ya da anlattıklarından şöyle kısaca bahsedecek olursam;
17 yaşındaki Eureka ana kahramanımızdır, annesiyle Miami havaalanına gidiyorlarken başlar hikaye. Sıradan bir Florida yerleşimindeki, sıradan bir lise öğrencisi iken hayatına bir anda, oldukça sıra dışı olayların/kişilerin dahil olmasıyla devam eder. Açıkçası 2. kitabı da varmış, bunu öğrenmeden önce sonucu konusundaki muallaklığı eleştirecektim fakat devam kitabının oluşu bu zevkten mahrum etti beni.
 
Kitap akıcı fakat tabii yaş itibariyle bana hitap etmedi pek, şimdi diyeceksiniz ki "kardeşim bunca ergen hikayesi okudun buna neden böyle tribal davranıyorsun ", ve fakat bazı kitapları okumak ya da o anlatılanları hayal edebilmek bazı zamanlarda gerçekten imkansız oluyor,  mesela bir fantastik hikaye bile ülkemin realiteleri karşısında  daha normal, daha inanılır, daha sıradan kalabiliyor. 

En baba distopyaları cebinden çıkarabilecek nitelikte şeyler  yaşadığımızı hissettiğimiz şu günlerde, sanırım bize bu tür kitaplardan daha sertleri ya da daha fantastikleri lazım hiç olmadı eser miktarda pudra şekeri lazım ki yaşananların gerçekliğini bir nebze unutalım. 

Çok yazılacak şey varsa da susayım, ve sağlık dileyeyim canım arkadaşlarım, cümlemize...

 Akıl başta , beden sağlığı ikincil olmak üzere 2022'den beklentilerimizin arasında yer alsın o halde. Sevgiyle kalın. 



 

9 Aralık 2021 Perşembe

ZAMİR - HAKAN GÜNDAY


    1. Baskısını Ekim 2021'de yapmış olan kitap 368 sayfadır.

"Gördüğüne inanmayanların ninnisi, 
görünmez olan her şeydi. "

    Ben Hakan Günday severim, kendisini tanımam ama bütün yazdıklarını şevkle okurum, ve   konuştuğum dilin yazarlarından biri olması da benim için kendisini özel yapar.  Yazdıkları genel olarak "yeraltı edebiyatı" diye tanımlanır bu demektir ki kalemi keskindir, serttir. 

    8 yıl sonra kitap çıkarmış olması, yıllardır kitap almıyor oluşum gerçeğini yalana düşürüverdi.

    Fakat, bakın bu fakat önemli, acaba Zamir için 8 yıl beklemeye değer miydi? Kabul şapkadan tavşan çıkarmasına gerek yok ama yani ille de zor olsun, ille de bağlantı bulunsun, ille de bu bağlantılar ne alaka olsun diye yazılmış intibaı verdi kitap. Zaten sanki kendisi de bu kitabı daha önce yazmış ta sanki 'eh artık bu masanın üzerinde daha fazla beklemesin' demiş gibi yeni bin yıla girişi anlatmış. Bu bin yılı, ben kitaba başladıktan sonra uzunca bir müddet 3000'e giriş  olarak düşündüm, kitabın diğer  okurlarının intibaını meraktayım :D 

    Ve yine fakat sevmedim demiyorum, zira yazan kaleme aşina olan okur, eski bir dostla görüştüğünü düşünüp ne anlattığına bakmaksızın anlattıklarından keyif alır. Özlemek böyle bir şeydir. Zamir de hayat hikayesiyle, sanki eski dostlara benzer izlerle girdi yaşamıma, aslında çok bilindik çok aşina ama benden çok uzaklarda yaşayanları izlediğim gibi okudum Zamir'i... Uzaktan... 

   Günday'ın stilini özlediğimden olsa gerek 3 günde okudum kitabı, bilinen bir lezzetin şekeri az gelmişi gibi bir tat bıraktı dimağimda, canı sağ olsun, bir sonraki kitabını okumaktan bu kadar ayrı tutmasın bizi.
        
    Sağlıkla kal sevgili okuyan, kitapla kal... 






 

5 Aralık 2021 Pazar

ŞEYLER - GEORGES PEREC

 


1. Basımı 1998'de yapılmış olan Les Choses, Fransızca'dan dilimize Sevgi Tamgüç tarafından çevrilmiştir.

    "Bir şeylerin, yaptıklarının önemli, gerekli, çok değerli olduğunu, korkak çabalarının onlar için bir anlam taşımadığını, gereksinim duydukları bir şey olduğunu, kendilerini tanımalarına, değişmelerine, yaşamalarına yardımcı olabilecek bir şey olduğunu kendilerine kanıtlamasını isterlerdi."


    2 bölümden oluşan anlatı roman olarak tanımlanmışsa da  bence bir uzun öykü de sayılabilir. 1960'larda Fransa'nın dahil olduğu 7 yıl savaşı döneminde, 2 sıradan üniversiteli Fransız'ın yaşam öyküsüdür anlatılan.  İlk bölümde Fransa'daki devrimci hareketlere katılmaları, arkadaş çevreleri ile yaptıkları mesleklerin sıradanlığını kırmaya çalışmaları, 2. bölümde Sfaks/Tunus'a uzanan hikayeleri ile aslında son olmayan bir son ile bitirilmiştir.
    Çok fazla "şey" kelimesinin kullanılmaması dikkat çekse de çok fazla "şey"den bahsedilmiştir; herkes tarafından önemli görünen aslında önemsiz şeyler ve insanların yaşamında bazen bu yaşamlara yön veren şeyler, aslında hedeflenen şeyler ile elde edilen şeyler bunların başında geliyor. 

    "En mutsuz insanların kendileri olmadıklarını söylüyorlardı.Belki de haklıydılar. Ne ki modern yaşam, başkalarının mutsuzluğunu yok ederken onların mutsuzluklarını göklere çıkarıyordu; ötekiler doğru yoldaydı."

    Kitabı sevdim diyemiyorum ama net olarak ta şuyundan hazzetmedim demek çok mümkün değil, 2 günde okumuş olmamdan sebep aslında enteresan bir şekilde akıcı yazılmış denilebilirse de kolay anlaşılabilirliği tartışılır.
    Yazarın önceki okuduğum kitabını pek sevdiğimden bir şans daha vereceğim muhtemelen kitaplarına... Siz de verin bence :D 
    Sevgiyle, sağlıkla, hoşça kalın arkadaşlar...

2 Aralık 2021 Perşembe

KURTLARLA YAŞAM- MISHA DEFONSECA

 


Zehra Gençosman çevirisi ile 1. Basımı 2013'te YKY tarafından yapılmış bu roman oldukça enteresan. 

"İnsanlar, hayvanlara yaptıklarını kendi türdeşlerine de yapıyorlar ve yaptılar da. İnsanları da aynı şekilde astılar. İnsan, yeryüzünün lanetli yağmacısı."

Konu malumunuz 2. Dünya Savaşı, konudan malum olduğu üzere Yahudi bir kahraman ve hayat hikayesi anlatılıyor kitapta, daha doğrusu 7 yaşında bir kızın Almanya, Polonya, Ukrayna'yı içine alan hayatta kalma mücadelesi.  Buraya kadar konu gayet bilindik, pek çok roman yazıldı üzerine fakat kitabı enteresan yapan burası değil,  yazar kendi hayatımı anlattım diyor kitap için yaptığı ilk röportajlarında, buraya kadar da bir sorun yok zira pek çok yazar o dönem hayatını konu etti zaten romanlarında...
Enteresan olan yazarın sonradan hikayenin kurgu olduğu söylemi. 1998 de benim gerçek hayatım bu dediği; 7 yaşında Yahudi bir çocuğun Belçika'da anne babasız kalmasını, hayatta kalma mücadelesini  anlatmışken , 2008'de itiraf ettiği üzere aslında 4 yaşında Katolik bir çocukken babası nazilerce alınmış ve konuşturulduğundan ötürü "hain" olarak damgalanmış. Bu sebepten de yazar bu kurguyu yaratmış ve bunu oldukça iyi pazarlayabilmiş.

"Pek çok soru soruyorum. Artık hangi duaları istiyorlarsa onları okuyorum, itaat ediyorum, evet ben, küçük dişi kurt. Yavaş yavaş insanların mimiklerini, ikiyüzlülüğünü öğrenmeye başlıyorum."

 Sanırım bu ikiyüzlülüğü kopya da edebilmiş reel hayatında yazar, zira Amerika dahil, Avrupa'nın pek çok ülkesinde toplantılara katılıp hıçkırıklarla bu kitapta anlattığı hikayeyi insanlara gerçek gibi anlatmış...

 Bu bilgileri XO yayınlarının sahibi B. Fixot kitabın sonuna eklemiş, keşke önsöz olarak konulabilseydi kitaba, "kurgu olduğunu bilsem de basardım kitabı" diyen yayıncının beyanını esas alsak bile kitabın konu ve inandırıcılık açısından okurda biraz hayal kırıklığı yaratması muhtemel.

 
Bu kadar spekülasyon yeter buraya, size söyleyebilecek olduğum şeylerden biri bence kitap kurgu da olsa gerçek te olsa gerçek olamayacak kadar fantastik.  Bu fantastik buraya uymadı ama uyan bi kelimem yok şu an için. 
 
Bu kelimeyi nasıl anlatsam, 7 yaşında bir kız çocuğu orta Avrupa'da tur üstüne tur atıyor hem de vahşi yaşamın içinde,  kurtlarla arkadaşlık ediyor, aç kalıyor,  ormanda kalıyor, asker öldürüyor, ve ailesini aramaktan asla vazgeçmiyor.  

İnanamadım anlatılanlara, mümkün olması çok zor şeyler.  Mesela kahraman 17 yaşında olsa muazzam bir ütopya ya da inanılırlık seviyesi yüksek bir biyografi olabilirdi fakat 7 yaş gerçekten çok zor. 

Kitap Gibi bloğunun sahibi Gül Hanım'ın hatırlaması ile farkına vardım ki; kitabın ya da hikayenin filmi de çekilmiş hem de 2021 yılında, ilgilenenler 

Yine de bütün bu anlattıklarıma rağmen merakınızı celbetti ise okuyun, sağlıkla kalın, hoşça kalın...


1 Aralık 2021 Çarşamba

KASIM 2021


Hiç beklemediğin bir sabah bir telefon çalar, ve sana sabretmeyi yeniden yaşatır ....

 DİZİLER 

Don't Say No için diyebilirim ki, asıl çift yerini yan çift almalıymış. Bir de daha uzun olabilecek yerlerin uzatılması gerekirken, gereksiz yerler niye sakız edilir bilen beri gelsin. 


Gökçe Bahadır muhteşem bi şey olmuş bu dizide, diyeceksiniz ki 'sanki eskiden değil miydi?' Eskiden de öyleydi ve fakat sanki her geçen zaman bu kadına hep iyi yönde dokunuyor. Ayrıca diğer bütün roller de iyi, konu malumunuz kırmızı çizgili fakat bence iyi bir iş olmuş , özellikle yerli yapımlar bence bu platformda kendini oldukça aşıyor. 
  Bir de hikayenin kahramanlarının gerçek oluşu...


NEREYE GİTTİM 

Memlekete gittik arkadaşlar, o sebepten de ayın son 5 günü ne kitap, ne spor, ne blogda bir hareket olamadı, sağlık olsun. 


Ergene her daim kötü kokuyordu,  fakat bu defa sanki olağanüstü, katlanılamaz kıvamındaydı. Ne söylesem az, hissetiklerim söyleyemediklerim içimde dağ gibi...Yazık benim canım yurduma...


KİTAPLAR 

Keşke daha çok okuyabilsem... Keşke şu konsantre olamama halinden kurtulabilsem...






15 Kasım 2021 Pazartesi

LEVIATHAN - JULIEN GREEN


Yeni bir kitapla yine buradayım sevgili okur, umarım sen de bütün dikkatinle buradasındır :D

 Leviathan ilk basımı Everest Yayın evi tarafından 2013 yılında yapılmış olan, Işın Gürbüz'ün Fransızca'dan dilimize çevirdiği, 298 sayfalık bir roman.

Yazarımız Academie Française'nin 1971 yılında üyeliğe kabul ettiği ilk yabancı yazarmış, yabancı olması ana-babasıyla alakalı yoksa zaten kendisi Paris'te doğmuş ama konumuz bu değil. "Günah" romanları yazdığını ifade etmiş yazarımız, benim de kendisine karşı gelmek gibi bir zorunluluğum yok , kendisi ne derse o.

"Diğer birçoklarını unuttuğu gibi bir gün unutacağı biri için acı çekmek ve arzularını, hep aynı olan arzularını başka bir yere yöneltmek için bu kişiyi terk etmek; ne bıktırıcı bir mukadderat!"


Fakat şunu itiraf etmekten çekinmeyeceğim, kitap herkese göre değil, nedeni de şu;
 tam bir betimleme ustası olan yazarımız bazen bir sayfanın üçte birini sadece yerdeki yaprağı betimlemek için kullanmış. Yaşar Kemal okuyanlar belki daha kolay anlayacak ne demek istediğimi, :D Julien de inanılmaz kelime oyunları ile tam bir tarif sanatçısı, açıkçası ben de betimlemeleri pek etkileyici bulurum romanda, sırf bu sebepten yazarı sevmemiş olmamın imkanı yok.

"Birine aşık olmak, sonsuza dek bütün özgürlüğünden vazgeçmek demekti; arzu körelebilirdi, tutku tamamen yok olabilirdi, fakat kalbin derinliklerinde, verilebilen, ancak geri alınamayan, başkasına aktarılamaz bir tortu kalırdı." 

Bir de sıradan olabilecek bir yerleşkeye olağanüstü bir kahraman ve olağan dışı iki vak'a ilave ederek zaten hali hazırda sıkılacak okuru avuçlarının içine almayı başarmış .

 Sonundaki müphemlik eser miktarda can sıkıcı olabilirse de,
ben ilk defa okuduğum bu kalemi sevdim, imkanım olsa oldukça hacimli olan külliyatını okumak isterim ve fakat bu kısım o kadar imkansıza yakın ki benim için, ama sen sevgili okur eğer de betimleme sever biri isen denk düşürdüğünde kaçırma bu eseri, belki bir başka eserini Green'in , neden olmasın.

"İnsan ruhunu satmıştır ve nefret aşkın yerini almak için boşuna uğraşır; insan ölene kadar sevdiklerine aittir. "

Sağlıkla, başarıyla, kitaplarla kal, ne yapmak hayatına anlam katıyor ise onlarla kal...





 

9 Kasım 2021 Salı

HIFZI TOPUZ - ELBET SABAH OLACAKTIR

Remzi Kitabevinin 2012 yılında yapmış olduğu 5. baskısını okudum,  Elbet Sabah Olacaktır adlı kitabın.

Kitap biyografik bir anlatı , tam bir biyografi demek ne derece doğru olur bilemiyorum, ama her halükarda Tevfik Fikret'i anlatıyor oluşu muhteşem, O'nu okumak hele de Hıfzı Topuz'dan okumak harikulade.

Ben edebiyat sevdamın başladığı ilk zamanlarda da her şiiri ya da her şairi sevmezdim, ama yazılan kelimelerin içeriği özgürlükse, haksa, adaletse ya da yazılanlar bunlara dair ise her dönem ilgimi çekmiştir, şu halde bunca şeyden heves Tevfik Fikret bilmemek ayıp kaçardı. 

Türk Dili ve Edebiyatı okuyanlar da takdir edecektir ki kendisine hacimli yer ayrılan/ yer edinmiş olan yazarlardandır, hem ilklerden oluşundan sebep, hem de içinde yer aldığı tartışmalarından mütevellit O'na dair okumalar yapmak muhakkaktır.  Bilhassa Mehmet Akif'le atışması , birbirlerine karşı yazdıkları efsanelerdendir.

Tarih-i Kadim yüzünden Zangoç yapılmış olan Fikret, Molla Siret diye tanımladığı Akif'le yazı üzerinden atışmış bu atışma gruplaşmış olan edebiyatperver şahsiyetler ile coşturulmuştu . Bu atışmayı detaylı olarak anlatmam bu postta imkansız tabii, o sebepten bu kadar hap bilgiyi alın ve ilginizi çekiyorsa başka mecralardan araştırın. Özellikle Edebiyat okuyan arkadaşlarım için  asla atlanmaması gereken kişilerdir bahsi geçenler.  

Beni bu kitaba bağlayan bir diğer şey de o dönemi, bilhassa istibdat dönemini, detaylı olarak vermeye çalışması oldu, malumdur ki bu tür dönemlerin en çilekeşleri yazı yazanlardır, pek tabii bunların serkeşleri de iktidara aleyhte olanlardır. 

O derece efsanevi şahsiyet mevzu bahis ki kitaba, ister istemez o dönemi okumuyor adeta yaşıyorsunuz. Bir de Türk Edebiyatı deyince ilk akla gelenler, Servet-i Fünuncular, Muallim Naci'ler, Recaizadeler, Halid Ziya'lar, kimler kimler... 

Tevfik Fikret'in  bütün şiirleri pek tabii alınamamış kitaba ve fakat sanki biraz az olmuş bu karar da... Bir de ilave edilmiş resimler var, Tevfik Fikret'in elinden olanlar ya da onun portreleri, bunlar da kitabın ortasına denk gelen kısma kuşe kağıt ile basılmış.  

Tevfik Fikret'i okumak, -tam olarak anlamanızın imkanı olmasa bile, zira dili bir hayli ağır/ağdalı- başka bir duygu yoğunluğu oldu benim için,  istedim ki size de bir iki satır bırakayım.  Sağlıkla, kitapla, yaşama dair heveslerinizle kalınız...Hoş kalınız...

"SİS
Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid,
Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid.
Tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh,
Bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh;
Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar
Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar!
Lâkin sana lâyık bu derin sürte-i muzlim,
Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim!
Ey sahn-ı mezâlim…Evet, ey sahne-i garrâ,
Ey sahne-i zî-şâ'şaa-i hâile-pîrâ!
Ey şa'şaanın, kevkebenin mehdi, mezârı
Şarkın ezelî hâkime-i câzibedârı;
Ey kanlı mahabbetleri bî-lerziş-i nefret
Perverde eden sîne-i meshûf-ı sefâhet;
Ey Marmara'nın mâi der-âguuşu içinde
Ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde;
Ey köhne Bizans, ey koca fertût-ı müsahhir,
Ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir;
Hüsnünde henüz tâzeliğin sihri hüveydâ,
Hâlâ titrer üstüne enzâr-ı temâşâ.
Hâriçten, uzaktan açılan gözlere süzgün
Çeşmân-ı kebûdunla ne mûnis görünürsün!
Mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis;
Üstünde coşan giryelerin hepsine bî-his.
Te'sîs olunurken daha, bir dest-i hıyânet
Bünyânına katmış gibi zehr-âbe-i lânet!
Hep levs-i riyâ, dalgalanır zerrelerinde,
Bir zerre-i safvet bulamazsın içerinde.
Hep levs-i riyâ, levs-i hased, levs-i teneffu';
Yalnız bu… ve yalnız bunun ümmîd-i tereffu'.
Milyonla barındırdığın ecsâd arasından
Kaç nâsiye vardır çıkacak pâk u dirahşan?"








 

4 Kasım 2021 Perşembe

KABİL - JOSÉ SARAMAGO

 

"İnsanların tarihi, tanrı'yla anlaşmazlıklarının tarihidir; o bizi anlamaz, biz de onu anlamayız."

    "Her koşulda, masumlar zaten günahlarının bedelini ödemeye alışkındır."

    "Sodom'da yanarak ölenlerin arasındaki tek bir çocuk bile onu gözünün yaşına bakmadan mahkum etmeye yeterlidir, ama tanrı için adalet boş bir kelime..."

    İnsan türünün evrendeki yeri ve varlığının haklılığını ya da nedensizliğini sorgulayan Jose, kullandığı dille, kullanmadığı imla kuralları arasında okuruna bir beyin fırtınası, bir teoloji anlatısı, bir iman sorgulaması yaşatıyor.

      Koşulsuz yazılmış olması, ön yargısız okunursa anlam kazanacak olması ve pek tabii ki dinlerin tamamına dokunması okuru zorlayabilir. İroni, kritik ve alayın birbirine karışması;  din konusunda hoşgörü sahibi olmayan ya da dinleri sorgulama kısmında fazlaca muhafazakar olanlar için uygun bir okuma olmayacaktır. Zira teolojinin altından girip üstünden çıkmış yazar :D 

    Fakat zaten 130 sayfacık olduğundan,  ve bir de din sizin kırmızı çizginiz değilse, her şeyi sorgulayabilirim ben, bütün fikirleri dinlemek/okumak isterim diyenlerdenseniz, farklılıklar sizi ürkütmüyor ise sizin için oldukça keyifli bir okuma olacak diye düşünüyorum, yine de siz bilirsiniz der çekilirim. 

Kalın sağlıkla...

31 Ekim 2021 Pazar

EKİM 2021 - ÖZET

 EKİM 2021'DE,

NE İZLEDİM 

Bu kısma bundan sonra izlediğim belgeselleri de eklemeyi düşünüyorum, mademki lüzumsuz bl diziler bile yer bulabiliyor blogumda, neden belgeseller de olmasın. Sevgili arkadaşlar ben eğer Netflixten izliyorsam bu tür belgesel ya da dizileri İngilizce altyazılı izlemeyi tercih ediyorum, tavsiyedir, özellikle öğrenci olup yeni dil öğreniminde nasıl katkı  yaparım diye kafa yoranlar, sizler de bu şekilde denemelisiniz. 

Burada ilk paylaşacağım, daha önceden bir proje için izlediğim ve bu hafta özledim deyip bir daha izleme şansı bulduğum bir David Attenbrough belgeseli olacak,  hem İngilizcenizi geliştirmek - çünkü kelime kullanımı bakımından oldukça akademik, hem de bir miktar daha yaşadığımız dünya hakkında fikir edinebilmek adına izleyebilirsiniz A Life On Our Planet' i..



Not: İngilizce kelime hazinesi hakkında yazdıklarım, ana dili İngilizce olan bir hoca tarafından edinilmiş bilgidir. 


HANGİ DİZİLER

Son zamanların en güldüren, en ağlak, en saçma dizisiydi ama inanılmaz iyi geldi bana ...
Hwarang gerçekliği de olan bir oluşum aynı zamanda Güney Kore tarihinde. 

"Her şey ters gitse bile tebaa hayatta kalmak için boyun eğer." 


Kimi 
Kikikimi
Kimi seviyorsam oyunculuk adına bu dizide, acayip keyif aldım ve çok kaliteli buldum...Fatma harikulade...


Ve tabii ki Squid Game, Elif ;Açlık Oyunlarına benzettiği için,  Kerem ; alakası yok Açlık Oyunları ile dediği için izledim. Kerem haklı bence 😃 evet ikisinde de sağ kalmak için mücadele ediyorlardı ama Açlık Oyunları farklı bir alt metne sahipti sanki, adil olmayan sisteme kafa tutan bir duruş vardı . Bu dizide  ben bunu göremedim. Sonuyla da beni benden aldı, keşke 10 sene daha bekleseydi o rafta, herhangi bir kayıp olmazmış insanoğlu için. 
Gerçeği söylemek gerekirse Tay dizilerinin bazıları oldukça iyi olabilirken bazıları örneğin Golden Blood , pek iyi değil.  Oyunculukla mı alakalı bilmiyorum, zaten saçma salak bahaneler, nedensiz hadiseler, inanılması imkansız dövüş sahneleri yeterince kafa ütülerken bir de ana karakterlerden biri olmayınca , dizi de komple başarısız oluyor. Ha izledim mi sonuna kadar, izledim ama atlaya zıplaya bir hal oldum yahu. Demem o ki ben ettim siz etmeyin 🥴
Run Bts 'in 3. Sezonunu bitirmenin haklı gururu 🥴

FİLMLER 
To All The Boys P.S. I Still Love You, Serinin ikinci filmi ve fakat o kadar klişe, o kadar ergen ki, sanırım 3 kerede bitirebildim.


Aslını isterseniz The Guernsey Literary & Potato Peel Pie Society filmini efsanevi bulmadım,  bence klişeye çok yakın romantik bir İngiliz savaş sonrası filmi. Ama tabii görseller falan oldukça iyi. Bir de araya işte kitaplar ve yazar konmuş ki "bak ama klişe demesek mi" olsun.  Yine de, her koşulda, ille de  romantikli film isteyenler kaçırmasın.  
Eternal Summer, enteresan bir sonsuz film, sonu olmayan şeyleri pek sevmiyorum açık konuşmak gerekirse, bazen de seviyorum ama bu filmin sonu olsun isterdim 😃 Bu ve bundan sonraki filmi izlemek için homofobik olmamanız gerekiyor, lütfen bunu göz önünde bulundurup izlemeye karar verin. 
His gerçekten efsane bir hoşgörü filmi sanırım,  hem de hiç görülmeyecek bir platformda. 
*homofobikler izlemesin.


 

NEREYE GİTTİM 
Devrim'i görmeye Eskişehir'e gittim,

Odunpazarına uğrayıp konak gezmezsek olmaz, Atatürk'ün kaldığı evmiş, bir çift ayakkabısı en orijinalinden bulunuyor evde. 
SAZOVA ise ille görmen lazım dediklerimden, ben buraları 2. Defa geziyorum aslında,  ilkinde Osmanlıca sınıfımla kalabalık bir ekiptik ve hazire gezmek ya da ulemaya dair iz aramaktan helak olmuştuk şaka bir yana onun da güzelliği farklıydı tabii, bu defa eşimleydik ve keyfi başka oldu . 
 Merak edenler ya da okuma yapmak isteyenler için odun pazarının üst yanındaki otoparkın yukarısında bir mezarlık var, taş sayı bakımından çok tatmin edici olmayabilir ama ufak  bir keşif yapılabilir :D

NE OKUDUM

Kasım için büyük umutlarla, sağlıklı, dengeli, kitaplı zamanlar dilerim.





30 Ekim 2021 Cumartesi

MAHMUT MAKAL-BİZİM KÖY

    Kitap 1947-1948 yılları arasında Varlık dergisinde "Bir Öğretmenin Notları" adı altında basılmış ilk olarak, sonra derlenip toparlanıp kitap halini almış. Yaşar Nabi Nayır daha önce bu adı kullanan yazarlar olmasına karşın Bizim Köy olmasını istemiş kitabın adının ama en az önemli kısmı burası aslında,önemli olan kısım ise bu kitabın bir efsane oluşu.

    Ve ne yazık ki ne kadar efsane olduğunu anlamanız için okumanız gerekiyor, Edebiyatı bölüm olarak okuduğum için 4. sınıfta Bizim Köy ismini ve 50 kuşağı yazarlarını ve Toplumcu Gerçekçi Yazarlardan olan Makal'ı  okumuştum. Makal, köy gerçeğine yönelişin öncüsü sayılıyor,hatta "İlk Gerçek Köy Romanı/Anlatısı" olarak geçiyor bazı kaynaklarda kitap, oysa yazar kitabın "Roman" olarak anılmasını istemez, gerçekten de kitabın içeriği bir roman niteliği taşımaz.

     Kitapta anlatılan gerçekten de bir köy öğretmeninin, hiç bir edebi gailesi olmadan reel gerçeklerden ibaret notlarıdır köy yaşamına dair. Fakat o kadar gerçektir ki o köy yaşamı, o güne kadar "ne var köyde anlatacak" diyen Orhan Kemal'i gecenin 3'ünde "yaşa aslan " diye haykırtacak, Yaşar Kemal'e kendini 2. sırada andırtacaktır.

    Döneminde Kur'an-ı Kerim kadar okunduğu söylenen ender kitaplardan olan ve Demokrat Partiyi iktidara getirdiği rivayet edilen bu kitap yüzünden, zira anlatılan sefil  orta Anadolu köylüğüdür ve köylünün bu halde olma sebebi olarak Cumhuriyet yönetimi olabilir, oysa  Demokrat Parti iktidara geldiğinde kitabın yazarı tutuklanacaktır, Niğde Valisi apar topar köye gidecek, köylünün ayaklarının çıplak olmayışından köylüyü suçlu, yazarı iftiracı sayacaktır.Sonrasında bir hüküm giydirilememiş olsa da , başı dertten hiç kurtulmaz Makal'ın, hangi iktidar gelirse gelsin yazarın yazdığı gerçeklerden hiç hoşlanmaz, çünkü yazar Orta Anadolu halkının sefaletinden, cehaletinden ve din dendiği zaman ne kadar akılsız olabileceğinden bahsediyordur. Ve bu yazdıkları bütün dünya çapında ses buluyordur. Farklı dillere çevrilen kitapları yurt dışında da okur bulmaktadır.

    Tarikatlara, şeyhlere terk edilmiş, okumak deyince "aman din varsa içinde tamam yoksa cehennemliksin" denilen bir memleketi düşünün,

sabana öküzü olmadığı için eşeği koşan,eşeğin yerine kendini koyacak olan köylüyü,

çocuklarının hastalık ve ölümlerinde; koşulları ve o koşullara onu mahkum edenleri suçlamak yerine her geleni kabule zorlanmış bir halkı, 

ileriye gitmeyi, ilericiliği günah sayan bir halkı,

yeni bir şeye karşı olmayı marifet sayan, "aman başımıza icat çıkarma" diyerek baştan durduran halkı,

hak, hukuk, adalet yerine ibadeti önemseyenleri,

ilk emri "oku" olan dinin kitabını anlamayan, anlamak istemeyen, anlayarak okumaktan ölesiye korkan halkı...



"Köylü alim değildir, ama ariftir. Gelişigüzel aydın dediğimiz çoklarına taş çıkartırcasına yorumladıklarını bilirim dinlediklerini.  Sorun, yararlı yayınların köylünün eline varabilmesinde. Köy eğitimi kadar önemli olan bu davayı , acaba ne zaman ele alacağız?"


    Diyorum ki elimde olsa ben kitabın bütün öğretmen adaylarınca okunmasını zorunlu kılardım(ki hiç sevmem zorunlulukları) , hatta bir kere ile bırakmaz okutup istişare edilmesi gereken uygulamalar yapardım çünkü Makal'ın 1950'lerindeki köyü, bugünün yani 70 sene sonraki Türkiye'nin köylerinden çok ta farklı bir tasvir değil. Yoksunluk, cehalet, sefalet artık köyünden zorla şehre gönderilmiş köylü çocuğunun sırtında yük değil mi, çoğu köyde ne yazık ki artık okul yok ama olanlarda da şehirdeki okullarda olan imkanları bulmak mümkün mü? Her vilayete açılan üniversitelere girebilen kaç öğrenci daha okuduğunu anlamaktan aciz, bu suç o çocukların mıdır?

    Hatta çoğu şehirde okullara ayrılan bütçe ne? Devletimizin "bedava veriyoruz kardeşim" dediği kitapları kaç öğretmen kullandırıyor derslerinde, kaynak kitap söylemesi yasaklanan öğretmenler kitap adı/yayın evi önermek istemese de verilmiş kitapların o sistem için ne kadar boş olduğunu bilmiyor mu?

    En iyi sınav sistemini biz getirdik diyenlere karşı çıktığımız zaman...O çarkın dişlerinin arasında bizim çocukluğumuzu ezdiniz, artık çocuklarımızı yedirmek istemiyoruz dediğimiz zaman,  "vay hain" olmadık mı?

    "Kardeşim çiftçiye kulak verin" dediğimde, "bu işlerden ne anlar,ne bilir cahil köylü" diyen bir İstanbullu Hanım'a Irgat ile Çiftçi arasındaki ayırımı anlatmak için 40 dakika nefes tükettiğimi bilirim .

    Yazacak çok şey var ama demek istediğim imkanım olsa TBMM'deki her bireye bu kitabı ezberletmek isterim, imkanım olsa her bir kişiye beynindeki tüm ezberletilmiş olgular yıkılana kadar okumak isterim, elimden bir şey gelmeyişi, acizliğim kahrediyor beni. Avrupa'daki köylüyü gördüğüm zaman yaşadığım şaşkınlık... Oradaki çiftçinin koşulları, makineleşmesi, vah benim canım yurduma...Vah benim alın terini toprağa karıştıran, kendi tohumuna ambargo konmuş olan çiftçime... Vah benim hiçbir şeye itiraz etmeyen, üç beş para için elalemin çöplüğü olmaya itiraz etmeyen elitime... 

"Asıl üzüldüğüm şey, okuyup yazmaya vakit bulamamak. Hep böyleyimdir; okuyup yazamadım mı, ölü gibi bir uyuşukluk çöker içime. Okuyunca cana gelirim."

Diyen, 17 yaşında Anadolu köylüğünde öğretmen olan, öğretmek için çabalayan "Mamıdoca"  yakmadı bizi !


Canım ülkemin kendini okumuş zanneden aydını(!),  okumamışlığı ile övünen iktidarı, bütün bunlara ses çıkarmayıp susan başımızdakilerin tamamı ve cahil kalmayı marifet sayan halkı yaktı bizi, 
hem bizi hem kendisini... Ne yazık ki gelecek nesillerini...


 

28 Ekim 2021 Perşembe

GOETHE - GENÇ WEATHER 'İN ACILARI


Tutku Yayınları'nın 2013 yılında 1. basımını yaptığı 150 sayfalık kitabın çevirmeni Füsun Dikmen'dir.

"Eğer insanlar sürekli geçmişi hatırlamak yerine şu günlerin tadını çıkarsalardı bu kadar acı çekmezlerdi."

Ne yazık ki basım hataları mevcut olan kitabın bu hatalarını yüze vurmak, fiyatına mukabil uygun değil o sebepten çok üzerinde duramayacağım.

"Bizim dışımızda her şey bize daha iyi, herkes bizden daha üstün görünüyor."

Bu kitabı daha önce okuduğumdan gayet iyi biliyorum ki, aynı zamanda  elimde ve  okuyor olduğum Mahmut Makal'ın Bizim Köy adlı yapıtı olmasa çok daha etkileyici bulacaktım . Ne ki yurdum kırsalı ile istem dışı yapmış olduğum kıyaslama çok ağır geldi. Öyle ki neredeyse iki asırlık bir zaman dilimi olmasına rağmen iki kitap arasında,o zamanların Almanyası ile bu kadar uçurum olması, çok fena. 

İçinizden "Eylem, iyi güzel de bu kitap heer ne kadar kırsalda geçse de bir köy anlatısı değil " diyenler olacak, bu kişiler de pek haklı olacak ve fakat okunan satırlardan anlayabileceğimiz ya da çıkarsayabileceğimiz gerçekler bunlar, bakınız her iki kahraman da orta düzey bir memur, her ikisi de kırsalda yaşamakta oysa ki aradaki fark muazzam, vah bizim ülkemize! O zaman için de, şimdi bile !

Neyse mevzu derin, anlaşılması zor ya da imkan dahilinde olmuyor tarafımdan, anlama kapasitesine ve anlatma yeteneğine güvenen varsa aydınlatsın.
 
Oysa klasiklerden bir kitaptı bu da, daha önce farklı yayın evlerinden okumuşluğum da var , yine de yeni bir basım bulduğumda kaçırmam. :)

Hemen her klasik ve romantik anlatıda olduğu gibi memnu bir aşk olmazsa olmaz, mübalağa ise tuzu biberi pek tabii ki yine de dönemi itibariyle çok etkileyici bulunmuş ve Almanya halkını intihara sürüklediği ve kılık kıyafetine epeyce müdahil olabildiği söylenegelmiştir.

Bir Alman klasiği de okusam fena olmaz diyenler, ya da Almanların nasıl bir  platonik ve çaresiz aşıkı olurmuş diye merak edenler için çok hoş bir okuma olacağı kanaatindeyim. 

Keyifli okumalarınız olsun...





 

26 Ekim 2021 Salı

ÖLÜMCÜL ŞİFRE-TOM MARTIN

432 sayfalık, orijinal ismi Pyramid olan Tom Martin kitabının tanıtımıdır, bu kitap çekilişle bir kişiye hediye etmiş olduğum iki kitaptan biridir aynı zamanda. Haydi bakalım yeni çekilişlere ve yeni kitaplara diyelim o halde...

"Ama en önemlisi, hiçbiri eğitim almak zorunda değildi, her biri kendini seçimi doğrultusunda uzmanlaştığı alanda çığır açacak bir keşif yapmaya adıyordu."

Kitap bir macera, bir gizem, bir bilim-kurgu, bir fantastik-kurgu, bir eskatoloji hikayesi...

Aslında dayandırdığı mantık, kurduğu bağlantılar bakımından inandırıcılığı var, fakat hikaye o kadar hızlı başlıyor ve kahramanlar o kadar "süper" ki bu kadarı da fazla dedirtiyor bazı yerlerde.

Yazarın Goodreads'a kayıtlı 2 kitabı var gibi görünüyor, buradan yola çıkıp bu kitabın belki bir ilk kitap olabilme ihtimali aklıma geldi, bu ihtimal gidişattaki bazı aksaklıkları daha kabul edilebilir kılacak zannederim.

Kitap macera içerdiğinden olacak;
And Dağları'ndan başlayıp, San Andreas fay'ına...
 Peru'dan Gılgamış Destanı'na...
Zerdüştlük'ten Gnostiszm'e...
Oradan da Mısırı Piramitlerine uzanarak konuyu bağlıyor 
ama 
bağlama kısmı önemli :) 

Bazı sayıları tutturma şekli ya da bağlantısını kurma yolu bana bir siyasi liderimizin partisinin yıl dönümü hesaplamasını hatırlattı desem, vallahi gülmeyin ama ya,  o kadar zorlayınca 40 ta yapar neden yapmasın :D

Bu hesaplamalar kısmı neden  kitabın orijinal isminde değil de Ölümcül Şifre adıyla basıldığının açıklamasıdır aynı zamanda . Mantıklı yani...

Bu kitap bana ;

orta-alt düzeyde iyi denilebilir bir kurgu, 

aksiyondan yana zengin, 

koşturmalar arası çok boşluklu, 

ve aynı zamanda sayfa kullanımı bakımından oldukça bonkör davranılmış ,
 gibi geldi .

Kime gittiyse kafa dağıtmalık yeni bir okumalık edinmiş oldu, sorunsuz bir şekilde ilettiğim kitaplar umarım severek okunsun,, umuyorum herkes sağlıkla , esenlikle  ve kitaplarla kalsın.
Sevgiyle...

N