28 Kasım 2014 Cuma

119-YEDİÇINAR YAYLASI-KEMAL TAHİR

3. Baskı 2013
367 Sayfa

"Sorumsuzluk bize milletçe gayet uygun düşüyor."

"Namussuzluk , namusluları kullanmakta değil , kullanıp dururken onlara alışmakta ..."

************************

Kitabın arka kapak fotoğrafında da yazdığı gibi kitap bir üçleme.

Bu ilki , 
2. Köyün Kamburu
3.Büyük Mal

Roman Çorum'da geçmekte , kıyı kenar , dağ bayır, kasaba köy gezdirmekte Kemal Tahir sizi , hem de hiç üşenmeden.

Öyle bir anlatmakta ki , en habis konu bile O'nun yazmasıyla göze batmamakta.

Klasik .

Özellikle o dönemim hem siyasi hem de cinsi münasebetlerini oldukça objektif olarak gözünüzde canlandırabileceğiniz kitaplardan.

İşin enteresan tarafı Kemal Tahir cezaevindeyken , Çorumlu Mahkumlardan dinleyerek yazar seriyi.

Nette kitap hakkında bakınırken , şu bloga denk geldim.

Oldukça hoş bir üslupla ve detaylıca anlatıldığından vaktiniz varsa siz de bakın.






#guzokumasenligi
#senlikbahaneokumaksahane 

22.
                                      

23 Kasım 2014 Pazar

118-KARANLIKTA KAHKAHA- VLADIMIR NABOKOV

Çeviri: Pınar KÜR
5. Baskı 2014
223 Sayfa

"Her ne kadar bir insan yaşamının özeti , yosunla çerçevelenmiş olarak , bir mezar taşının üstüne kolayca sığarsa da , ayrıntılar her zaman hoşa gider."

********************

Nabokov , çok klasik bir konuyu alıyor ve okurken kendinizden geçirecek fevkalade  bir hikayeye çeviriyor.

Belki de sırf bu sebepten klasikler arasına girmeyi hak ediyor.

Arka kapak yazısında bütün hikayeyi özetlemiş ve bana söz bırakmamış usta.

Keyifle okuyun , heyecanla , sitemle , bazen kızarak , bazen sinirleriniz zıplayarak..

Not :Bir başka usta çeviriyor kitabı , iki ustanın dayanılmaz cazibesi var bu kitapta. 

#guzokumasenligi
#senlikbahaneokumaksahane 

21.

                                      

21 Kasım 2014 Cuma

117-İYİ HEMŞİRE- CHARLES GRAEBER

Çeviri:
Nuray ÖNOĞLU-Erhan AKAY
1. Baskı 2014
467 Sayfa


Açıkçası kitabın içinden seçip alabileceğim , etkilendiğim tek bir cümle dahi yok.

Kitap müthiş etkileyici bir kitap oysa.

Gerçek hayattan olması ayrıca etkileyiciliğini arttırmakta.

Lakin bazı sorunlar var , çeviri diyeceğim ama orijinalini okumadığımdan fikir sahibi değilim, o sebepten de yorum yapmak haddime değil.

Yalnız düzenleme kesinlikle çok kötü.

Kitabı okurken kopukluklar yaşamamın , bence yegane sebebi budur.

Kitapta , dipnot olması gereken yerler , ilgili kısımda işaretlenmiş ne ala , ancak bu işaretlenen kısımların, ilgili notları kitabın arka sayfasında verilmiş.

Şimdi kitaba henüz başlamışım 20. sayfadayım  'Haziran 1987' alt başlığının üzerinde bir sayı var, demek ki bir açıklama olması lazım buna dair fakat bu açıklama aynı sayfada değil , neden bu tarihe işaret edilmiş.Demek bu tarihle ilgili bir açıklama olması gerek , o halde 412. sayfaya gidip açıklamayı okumak lazım.

Bu dipnotlar oldukça fazla kitapta , bu sebepten aynı sayfa içinde defalarca git gel yapabiliyorsunuz 400'lü sayfalara .

Çok net ifade ediyorum , resmen okuma şevkimi baltaladı bu sistem.

Akla yakın bir açıklaması var mıdır bu sistemin bilmiyorum ama benim gözümde iyi olabilecek bir hikaye hüsran oldu.

Dipnotlara takılmam diyenler bu sözlerimden etkilenip okumamazlık yapmasınlar , ben dipnot okumayı da severim fakat aynı sayfanın altında olmak kaydıyla.

Belki de alışkın olmadığım bir sistem olduğundan etkilendim bu kadar.

Not: Nette araştırdım fakat kitapla ilgili yorum yapan bir bloga rastlayamadım , eğer okuduysanız lütfen siz de fikrinizi belirtmekten çekinmeyin.


#guzokumasenligi
#senlikbahaneokumaksahane 

20.
                                      

18 Kasım 2014 Salı

MİM -Kitaplık Hayali

Taaaaaa çok uzun zaman önce mimlemişti Dr Coffee beni bu mim için ama ben bu aralar biraz kopuğum blogdan , reel hayatın içinden durumlara maruz kaldığımdan. O sebepten kendisinden çok özür dileyerek bu bekleme süresi için , kitaplık hayalimi anlatıyorum hemen.




Öncelikle tam hayalimdeki kitaplığa sahip olduğumu belirtmeliyim.

Genel olarak kitap odamda görünüm budur.

Karşılıklı iki kitaplığım, bir L koltuğum, fotoğrafı çektiğim yerde duran bir masa üstü bilgisayarım var.
Bu odaya 10 yıl hayalini kurduktan sonra kavuştum.


Bazen bu L koltukta okuyorum kitaplarımı, bazen mutfak masasında ...



Henüz yukarıda da gördüğünüz üzere dolmuş değil kitaplığım , fakat dolması için elimden geleni yapmaktayım.



Genel olarak sorulan:
'Hepsini okudun mu bunların?' sorusuna üstteki kitaplığın tam orta gözündekiler hariç yanıtını vermekteyim.

Neden mutfakta okuduğuma gelince , birincisi ; çok sıcak bir ortam , ikincisi ise; sürekli bir şeyler yiyip içtiğimden cevaplarını vermekteyim.


Mevcut durumda bir apartman dairesinde oturmakta olduğumdan bahçem yok , o da olursa başka hiç bir şeye ihtiyacın kalmayacak sanırım :D

Mim'i Deeptone'u mimleyerek sonlandırıyorum, fakat arzu eden her kitap tutkunu da yapabilir :D


116-DELİDUMAN- EMRAH SERBES


1.,2.,3. Baskı 2014
348 Sayfa


"Eğer  kız kardeşim , işleri güçleri televizyon seyretmek olan bu pasifist manyakların gazına gelip bu kadar istemeseydi orada bulunmayı , böyle bir rezaletin parçası olmasına asla müsaade etmezdim."

"İnsanlar seçimle değil de tiple iş başına getirilse kesin kaybederdi."

"İnsan ayrılınca değil, yeniden kavuşma ümitleri tükenince yıkılır."

"Düşlerimi toparlamak için yürüyüşe çıksam dünya turu atmam gerekirdi."

"Siyah poşetimde üç biram daha vardı, gömlek cebimde elektronik sigaram vardı, pantolon cebimde yedek tütünüm vardı, şerefsizliğimden kaybettiğim en iyi arkadaşım vardı, hemen hemen her şeyim vardı."

"İnsanın hayatında öyle bir an gelir ki önünde uzayıp giden karanlık yolda ilerlemekten başka çaresi kalmaz , geri adım atamayacak kadar yorgundur çünkü ve yerinde duramayacak kadar da yıkkın.Hayatta çoğu zaman asıl ihtiyacımız olan şey de budur işte , sağlam kalan parçalarımızı toplayıp kör karanlıkta yolumuza devam etmek."

"Dünyada en çok hissedilen şey de budur .Hayatın geneli bombok gittiği için , insan yüreği zamanla nasır tutar, bir şey hissedemez olur.İşler biraz yoluna girince de yeniden küt küt. Bok varmış gibi."

"Eski İnönü Stadyum'una bakıp biraz düşündüm.Sık sık yaparım bunu. Eski İnönü Stadyumu'na bakıp düşünürüm, "Amaç nedir?" derim kendime. "Gaye Nedir? Varmak istediğimiz yer neresidir? Mesafe nedir ve nasıl gidilir? Ayrıca kafam niçin bu kadar karışık?"

"En büyük aşklar bitiyor, bir pet şişe beş yüz yıl yaşıyor, peki sen şimdi niye öldün ki martıcık? Elektrik gelince mumları kim üfleyecek şimdi ?
Sabah olunca sinek ilacını fişten kim çekecek  ? Kim kapatacak ruhlarımızdaki o derin çatlağı ?Yaralanan gururlarımızın acısını kim hafifletecek ? Sıra ne zaman mutluluğa gelecek ya da iyiliğe ve adalete?"  *******************

Bu kitabını okumadan önce you tube'dan bir ropörtajını izlemiştim Emrah SERBES'in.

Hani çok alakasız bir şeyler izlerken ,bunu da izle şuna da bak dedikleri yerden çıkmıştı karşıma.

Gezide hiç dikkatimi çekmemiş oysa.

Şimdi hangi kanaldı , sunucu kimdi hatırlamıyorum fakat çok samimi gelmişti Serbes bana.

Çok yalın , çok kendiydi .

Böyle de rol yapılmaz ki kardeşim diyebilmiştim.

Hatta kendi de mahallesinde 'böyle konuşan yazar mı olur kardeşim ' diyenler olduğundan dem vurmuş , 'yazar dediğin ağır olur , kendini ağırdan satmasını bilir hiç olmadı' diye eklemişti.

Aslında kitabını okurken belki de o ropörtajın etkisinde kalmış olabilirim.

Sanki Serbes anlattı , ben dinledim modundaydım.

Bir dönem de Sıdıka diye bir dizi vardı , hani her şeyden haberi olan ev kızı , Deeptone da yazar hikayelerinde böyle birini , benim etrafımda da vardır bu tipler, yaşından büyük fikirleri olanlar , ya da yaşlarından büyük düşünenler.Belki o sebepten Çağlar İyice'yi garipsemedim.Var çünkü bu tiplerden , annesinden , dayısından , çevresindekilerden örnekler. Belki azlar ama yok değiller.

Hatta şu aralar çokça bile olabilirler etrafta.

Kitap oldukça çok satmış , Gezi'den ötürü.

Çokça da okuyan olmuş , bloglara ve diğer sosyal medya oluşumlarına baktım , gördüğüm kadarında beğenen de var beğenmeyen de ...
Genel yorum , Emrah Serbes'ten beklenen bir performans değil , daha iyi yazabilirdi , gibi.

Hatta işi abartıp, 'klasiklerden  şuna benziyor , vay efendim bundan araklama bir anlatım' diyen bile var.

Serbes kendi deyimiyle 'ağırdan aldığı , azcık savsakladığı yazarlığa güzel dönmüş bence, bu kadar beklemeyeceğini umuyorum bir sonraki kitabı için.

Not : Kendisi Behzat Ç.'nin yazarı aynı zamanda .



#guzokumasenligi
#senlikbahaneokumaksahane 

19.


15 Kasım 2014 Cumartesi

115-ALASKA'NIN PEŞİNDE- JOHN GREEN

 Çeviri: Banu TALU
4. Baskı 2014
320 Sayfa

"İnsanlar yağmur olsaydı, ben serpinti olurdum, o ise kasırga."

"Sonunda , insanların ölümden sonraki yaşama inandıklarına çünkü inanmamaya katlanamadıklarına karar verdim."


**********

Bu kitapla birlikte Green'in Türkçe'ye çevrilmiş bütün kitaplarını okumuş bulunmaktayım.

Aynı Yıldızın Altında o kadar çok anlatılmış ve gençler tarafından (oğlum da dahil) o kadar beğenilmişti ki ben de merakıma yenilerek Green okurları arasına giriverdim .

Açıkça söylemek gerekirse okuduğum 4 kitaptan en çok beğendim buydu.

Aynı Yıldız'ın Altında'yı , gençlerin üslupları ile alakalı  herhalde, çok çarpıcı bulmamakla birlikte
(hikaye güzel ) ve aslında bu kitapta da ergen gençler olmasına rağmen bu kitabı diğerlerinden daha çok beğendim.

Sanırım Green bir süre daha bu ergenlere değinmeye devam edecek.

Zira oldukça popüler ve okur kitlesi hayli fazla olan gençlere, bir nebze daha katkı sağlayacak okuma alışkanlığı kazandırmakta.

Açıkçası okumanın bir tür bağımlılık olduğunu düşündüğümden , bu gençlere bu bağımlılığı kazandıracak her türlü girişime gözü kapalı imzamı atarım.

O sebepten , bazen acı , bazen hüzünlü, bazen eğlenceli bu ergen hikayeleri için ,teşekkürler Green .


#guzokumasenligi
#senlikbahaneokumaksahane 

18.

13 Kasım 2014 Perşembe

114-GARP CEHPESİNDE YEN BİR ŞEY YOK- ERICH MARIA REMARQUE

Çeviri:Nihal YEĞİNOBALI
1. Baskı 1994
2. Baskı 1998
3. Baskı 2002
4. Baskı 2006
226 Sayfa


"Evet, onların kafası böyle işliyor, dünyadaki yüz binlerce Kantorek!Demirden gençlik ha!Hiçbirimizin yaşı yirmiden yukarı değil.Ama gençlik mi?Gençlik ?Ta, gerilerde kaldı o.Biz ihtiyar adamlar olduk."

"Kafamız hala dereden tepeden düşüncelerle doluydu ve bu düşüncelerin etkisiyle hayat ve hatta savaş gözümüze romantik görünüyordu."

"Orduya katılınca on haftalık bir eğitim kursu gördük.Bu on haftanın etkisi bizim üzerimizde on yıllık okul etkisinden daha güçlü ve derin oldu.Apulet üzerindeki parlak bir yıldızın dört ciltlik Schopenhauer felsefesinden daha ağır bastığını öğrendik. Önemli olanın düşünme gücü değil de pabuç fırçası olduğunu , zekanın değil , sistemin söktüğünü , dünyanın özgürlük değil , eğitim üzerinde durduğunu fark ettik."

"Yeni açılmış gözlerimizle , eskiden öğretmenlerimizin kafamıza yerleştirmiş oldukları(Anavatan) kavramının da duman olup gittiğini gördük, çok geçmeden. Burada vatan-severlik demek , insanın en değersiz bir uşaktan bile istemeyeceği kadar mutlak bir şekilde , kişiliğini yitirmesi demekti...Selam çakmalar , hazır-ollar, resmi -geçitler, silah çatmalar, sağa marş , sola çark, topuk vur, hakaret, küfür ve binlerce küçük , adi ayrıntıdan ibaret kırtasiyecilik."

"Kropp ise daha filozof.O ,savaşın , söz gelimi boğa güreşleri filan gibi bir umumi seyir, bir çeşit maç olmasını öneriyor.Bando- mızıka çalmalı, seyircilere bilet filan kesmeliymiş. Sonra savaşan iki devletin başkan ve bakanları güreş mayoları giyip ellerine sopalar alarak dövüşe başlamalıymışlar. Kim ayakta kalırsa onun ülkesi savaşı kazandı sayılmalıymış.Kropp'a göre böylesi daha basit ve daha adilce bir çarpışma olurmuş. O şimdilik savaşlarda , en dövüşmemesi gereken kimselerin dövüştüğünü ileri sürüyor."

"Kamyonlar durmadan sarsılıyor, önündeki adamların bağırışı aralarla duyuluyor, yağmur durmadan yağıyor. Bizim başlarımıza yağıyor yağmur, cephedeki ölülerin üzerine , yarası bedeninden büyük olan küçük aceminin üzerine, Kemmerich'in mezarına yağıyor.Yağmur bizim içimize yağıyor."

"Okulda hiç kimse bize fırtınalı ya da yağmurlu havada nasıl sigara yakılacağını öğretmedi.Islak odunlarla ateş yakmanın kolayını öğreten olmadı.Süngüyü karşımızdakinin karnına saplamak gerektiğini , böğrüne saplarsak süngünün kaburgalara takılıp kalacağını okulda bir kez bile anlatmadılar bize."

"İnsan bir kere cepheyi görüp geçirdikten sonra okulu nasıl ciddiye alır?"

"Artık birbirimizi bile tanımaz olduk.Aslında  hissiz , duygusuz ölüleriz biz."

"Kamptayken eski yaşantımızı andıkça bu yaşama dönmek için adeta çıldırır, dönemedikçe isyancı olurduk. Çünkü o zaman bu anılar hala bizim bir parçamızdı.O yerler hala bizim bir parçamızdı; biz de onların .Ayrılmıştık ama kopmamıştık , henüz."

"Hem yetimler gibi kimsesiz , boynumuz bükük , hem de görmüş , geçirmiş kimseler kadar deneyimliyiz."

"O soluk benizleri , o sıkılı yumrukları , o acınacak cesetleriyle küçücük çocuklar! Cephede ne yaptıklarını bilmeden koşuşup duruyorlar ama yaralandıkları zaman bağırmayı bile gururlarına yediremiyorlar."

"Bütün askerler gibi anlar da kurşuni ceketler , pantalonlar , ağır postallar giymişler. Ama çoğuna üniformaları büyük geliyor.Üzerlerinden sarkıyor. Omuzları incecik , kendileri ufacık ...Bu çocuk ölçülerine göre yapılmış üniforma yok ki!"

"Cepheye geldiğimizde mevsim henüz yazdı ve tam yüzelli kişiydik . Şimdi ayazdan donuyoruz .Yapraklar hışır-hışır . Seslerimiz yorgun-argın yükseliyor:
"Bir...İki..Üç..Dört..."
Ve otuzikide sona eriyor."

"İnsan gözü denilen bir çift küçük noktada bazen ne derin acılar birikebiliyor.!"

"Hayattan daha değerli bu sesler benim için.Bu sesler ana sevgisinden , ölümden bile daha güçlü. Dünyada her şeyden daha güçlü, daha avutucu, bu sesler...Silah arkadaşlarımın sesleri..."

Bir gün gelir savaş sona ererse acaba babalarımız bizden neler umacaklar? Sanatımız öldürmek bizim. İlk mesleğimiz bu oldu. Yaşam üstüne bildiğimiz ölümden ibaret. Sonrası ne olacak? Bizim sonumuz ne olacak?"

#guzokumasenligi
#senlikbahaneokumaksahane 

17.

                                      

11 Kasım 2014 Salı

113-MİDAK SOKAĞI-NECİB MAHFUZ

1988 Nobel Edebiyat Ödülü
Çeviri:Leyla Tonguç BASMACI
1. Basım 2011
2. Basım 2012
3. Basım 2013
279 Sayfa

Kitap , sayfa sayısı az olmasına rağmen elimde uzun zamandır.

Kitapla alakası olmayan ailevi mevzular sebep buna.

Kitap Nobel'e layık mıydı , yazdıklarını, yazıldığı dönem ve ülkesinde yaşayanlar kaldırabilir miydi sorularına net yanıt: Hayır!

Biz pek eleştiri sevmeyiz çünkü.

Hele hele kendilerini , Müslüman Camiası olarak adlandırdığım bir gurup var ki hiç bir yoruma tahammülleri yok.

Oysa gerçek olabilecek şeyler yazarın anlattıkları.

İmkansız değiller , zira bu şekilde yaşayan; batı özentisi , temizlik kısmına pek değinmeyi sevmeyen , dinini çok bilmeyen , kulaktan dolma bilgilere önem veren ve çalışmayı sevmeyen , tevekkülü kendi işine geldiği gibi yorumlayan, Müslüman Camiasında olduğunu sadece giyimi ile anlatan insanlarla dolu çevremiz.

Değil mi?

Oysa İslam anlayarak icra edildiğinde , vazgeçilemez bir din olabilir.

Anlamaya pek düşkün değiliz , okumaya da öyle keza.

Aslında ne çok İslam alimi , ve bilim alanında çalışan, düşünen , düşündüren  Müslüman kimseler varmış .

Tek sorun edebiyat konusunda ödüle layık bir anlatımı var mıydı , bu kısma geldiğimde aklıma düşen.

İşte orası muamma ister  yazıldığı dönemi ele alarak inceleyelim, ister Nobel veren gurubun da kendini eleştirebilen kişileri baz aldığını düşünelim, bu sorunun cevabı kişiye özel olur zannımca.

Aşağıda yazacağım düşünceyle hareket eden o kadar çok kişi var ki ülkem de -şimdi-, dönem ortadan kalkıyor haliyle.

****************
"Ona göre iktidar için didişenlerin amacı ve hedefi paraysa, o zaman yoksul seçmenlerin hedefinin para olmasında hiç bir zarar yoktu."



#guzokumasenligi
#senlikbahaneokumaksahane 

16.

                               

7 Kasım 2014 Cuma

112-EMANETÇİ- TANIA CARVER

Çeviri: Boğaç ERKAN
1. Basım 2012
483 Sayfa


"Sosyal ortamlara uyum sağlayamayacağından değil, yalnız kalmaya daha alışkın olduğu için."


*********

Yine D&R'ın 5 TL kampanyasından faydalanarak ve yine 'çerezliktir bu' , 'arada heyecan şart' diyerek alınmış ve yine beni şaşırtabilmiş bir kitap.

Kapak resmi oldukça fazla fikir vermekte , kitaba dair.

Aradaki detayları çok derine inmemeye çalışarak ben anlatayım.

Kitapta bir polis var -kitap zaten Polisiye-Macera kitabı , macera kısmına bir ara aşağıda  bir yerlerde değinirim- ben bu polisi çok sevdim.Bir kere adamın fıtratnda polislik yok , edebiyatçı olur, felsefeci olur , duygusal olur fakat bu adamdan polis olmaz , ben de bu sebepten sevdim kendisini :D

Sonra bir seri katilimiz var , fakat son sahneye kadar bulabilen çıkarsa , bak buradan söz veriyorum gelsin alnından öpeceğim kendisini :)

Fakat kitap öyle değişik bir anlatıma sahip ki , benim için katili bulmaktan çok , bir sonraki kurbanın kim olacağı önemliydi , zira enteresan bağlantılar var kurbanlar arasında.

Neyse kitapta bir de bu polisin eski aşkı var , ki mübarek belaçeker adıyla anılsa az değil.

Bu eski aşkla polis arasında da benim doğru tahminimden dolayı heder olan bir sürpriz var, ki 'keşke tahmin edemeseydim 'demişimdir bu sürpriz için. Oldukça hoşça bir detaydı zira.

Eeee, bu kadar anlatımdan sonra merak ediyorsanız , okuyunuz ve bu posta yorum bırakınız , sözüm söz :D


#guzokumasenligi
#senlikbahaneokumaksahane 

15.



5 Kasım 2014 Çarşamba

111-PEKİN'DE SONBAHAR- BORIS VIAN

Çeviri :Alev ER
1. Basım 1986
4. Basım 2011
333 Sayfa




Öncelikle şunu belirtmeliyim ki , son söz olarak yazılmış kısmı muhakkak okumalısınız, hatta keşke bu sönsöz bir ön söz olarak yazılsaydı.

Fakat tabii ki Vian'a akıl verecek kişi ben değilim.Zaten versem de artık çok geç .

"Son söz
Yeniden Okunmadan Önce
-Çünkü Pekin'de sonbahar yeniden okunması gereken bir romandır.

-Belirgin olan tek şey , çölde bir demiryolu yapmanın gereksizliğidir.

-Bu kitabın ele aldığı ne sonbahar , ne de Çin'dir doğal olarak bu zamansal ve mekansal yaklaşımlar belli yerlerde çakışıyorsa , bu tümüyle istençdışı bir şeydir."

Aslında Sonsöz kısmını olduğu gibi yazmak isterdim ama bütün esprisi kaçabilir o sebepten özetle yetineceksiniz.

Yazarın da dediği gibi kitapta;

 ne Çin var ne de Sonbahar.

Fakat bir sürü şey olduğu da kesin.

Esprilerin havada uçuştuğu , çöle demir yolu döşendiği, rahiplerin kırıp geçirdiği bir hikaye bu.

İki erkek kahramanı , bir iyi bir kötü , biri alıyor diğeri bekliyor vs... vs...

Vian'ı ilk kez okuduğumdan, genel üslubunun bu olup olmadığını bilemiyorum ve fakat 26 yaşında ve 3 ayda yazdığı söylenen bu kitabı okuyup kapattıktan sonra aklıma gelen ilk kelime:

*FARKLI*


#guzokumasenligi
#senlikbahaneokumaksahane 

14.


                                      

2 Kasım 2014 Pazar

110-SUSKUNLAR- LORENZO CARCATERRA

 Çeviri: Beril Tüccarbaşıoğlu UĞUR
1. Baskı 2012
2. Baskı 2012
399 Sayfa


"İçlerinde tek bir kitabın bile olmadığı evler arasında yaşar ama yerel kütüphanedeki bütün macera romanlarını okurdum."

"Benim dünyamda sadece benim gibi olanlara yer vardı."

"Erkeklerin çoğu ancak gazetelerin at yarışı ekini anlayabilecek kadar okuryazardı.Kadınlar sadece dua kitaplarını ve magazin dergileri okurdu.İnsanlar , okumanın bir zaman kaybı olduğuna inanıyordu.Seni okurken gördüklerinde , yapacak başka bir işin olmadığını düşünürler , tembel damgasını yapıştırıverirlerdi."

"Ama yalnızken , gerçekten olduğumuz şey olabilirdik: Çocuk."

"Cehennem Mutfağında öğrendiğimiz ilk derslerden biri, ölümün hayatta kolayca gelen tek şey olduğuydu."



******************

Suskunlar , 'Seleepers' adıyla filme çevrilir.Bizdeki adı -her nasılsa - Kardeş Gibiydiler.

Suskunlar diye bir de dizisi yapılmış , yerlisinden .

Ben ne yazık ki izleyemeyenlerdenim.

Açıkçası müthiş bir hikaye , harika bir anlatım , gerçek olamayacak kadar inandırıcı bir anlatım.

'Çok beğendim' ya da 'okumadıysanız aklınızda olsun' gibi ifadeler yetersiz.

Mutlaka kelimesi dolanmakta zihnimde.

Kaçırmayın.

Okumanız gerekenlerden.

Ve unutmayın , nerede doğduğunuz değil ne olduğunuz ?


#guzokumasenligi
#senlikbahaneokumaksahane 

13.