29 Temmuz 2013 Pazartesi

ÇEKİLİŞ SONUCU VE TOLGA KARANLIKOĞLU

Sevgili Tolga Karanlıkoğlu ile yaptığım söyleşi sonucu , yorum yazan şanslı kişiye kitap hediye ettiğimiz çekilişimiz bu akşam 22.00 itibari ile bitti.


Tolga Bey'e duyarlılığından ve kitapseverlere yaklaşımından dolayı teşekkür ediyorum.

Ve talihlimiz Hayal@ oldu , kendisini tebrik ediyor ve en yakın zamanda kendisinden haber bekliyorum.





26 Temmuz 2013 Cuma

ÇEKİLİŞ-Tolga KARANLIKOĞLU KİTAPLARI /söyleşi




Çok uzun zamandır çekiliş yapmıyordum .

Tolga Bey ile hem söyleştik hem de kitaplarının daha çok okura ulaşması için bir şeyler yapalım dedik.

Ben O'na 10 adet soru yönelttim , O da bu söyleşinin altına yorum yazanlardan birine kitaplarını hediye etmeyi vadetti:)

Sorduğum sorular ile hem Tolga Karanlıkoğlu tanınsın, hem de kitap yazmak isteyen blogger arkadaşlarım, yazarımızdan   küçük ipuçları edinsinler istedim. 

Evet arkadaşlar tek şartımız; bu Söyleşi /Röportajın altına yorum bırakmanız , bloguma üye olmanıza gerek yok ama adsız olarak yapılan yorumlara geri dönüş yapamayacağımdan hiç olmaz ise bir mail adresi  bırakın lütfen , sadece mail adresinizi bile yazabilirsiniz yorum olarak:)

Söyleşiye yorum ya da mail adresi bırakacak kişilerden , çekiliş ile belirlenecek  birine (1 Kişiye ), 2 Adet Tolga KAranlıkoğlu Kitabı hediye edilecektir, 

Son yorum yazma tarihimiz:)

29 TEMMUZ 2013 günü saat 22 'dir.


İşte o sorular:)
BEN:)1-Öncelikle Tolga KARANLIKOĞLU, kimdir?

TK:)1-Tolga Karanlıkoğlu kimdir?
Tolga Karanlıkoğlu denen kişi, A'dan Z'ye sizden hiçbir farkı olmayan, hiçbir üstünlüğü olmayan, her sabah erken kalkıp otobüse binerek zar zor işine giden, çoluğu çocuğuyla herkes gibi bir geçim derdinde olan, gelecek kuşaklara bir toz tanesi olsun bırakmayı kendine amaç edinmiş bir dostunuz, bir kardeşiniz, bir kader ortağınızdır. Aydınlık yarınlara ulaşmak için yürüdüğünüz yolda kol kola girdiğiniz bir dava arkadaşınızdır. Başka da hiçbir şey değildir.

BEN 2-Hem yazar , hem eş ve baba , hem de mühendis olmak zor değil mi?Günlük rutininizde yazmaya yeterince vakit ayırabildiğinizi düşünüyor musunuz?

TK:)2-Bir eş, bir baba, bir mühendis olmak ve vakit konusu
Günler bilinen süreyle sınırlı (bildiğiniz gibi bir dünya günü 24 saattir), haklısınız. Evli olmanın sorumlulukları var, bunlar ihmal edilebilecek, devredebilecek, yok sayılabilecek şeyler değildir. Baba olmak hele ondan da zor, eş dediğiniz insan genelde kendi başına bir akıl sahibi biri olduğu için onunla bir asgari müşterekte buluşmak olasıdır. Fakat çocukla yaptığınız tüm savaşlarda kaybetmeye mahkumsunuz. Sokakta birisi size eşek dese kızarsınız, tepki gösterirsiniz ama çocuk sizi eşek niyetine kullanmak istediğinde kaçarınız yok, zevk almaya bakacaksınız. Mühendis olmak ise stresten başka bir şey değil, onun için başlı başına bir başlık açmam lazım. Bunlar hepsi büyük vakit ve sorumluluk gerektiren, odaklanma gerektiren ve yaparken başka bir şeyle uğraşmanız mümkün olmayan şeyler. Tabi iş bu kadarla bitmiyor, kendinize de mecbur vakit ayıracaksınız, benden yazı bekleyen okurlarıma vakit ayırmalıyım, büyükler ve yaşlıları da sevindirmeliyim ve onların bin kez anlattığı hikayelerini bin birinci kez ilk defa dinliyormuşum gibi içten gülebilmeliyim, yalnız olmadıklarını gösterebilmeliyim. Bu kadar mı? Ne gezer! Ülke sorunları için kafa yorulmalı, sivil topluma katkıda bulunulmalı, hatalı uygulamalara tepki gösterilmeli, sokak çocuklarına bir ayakkabı olsun fazladan sağlanmalı, Afrika'da su bulamayan insanlar için çalışanlara üç-beş kuruş olsun katkı yapılmalı, insanlığın birbirini yok etmesi için silah geliştirmeye deve yüküyle para harcanırken birilerinin insanlığın faydasına teknolojiler geliştirmesi, planlar projeler yapması gerek. Daha saysam akşama kadar sayarım. Bunların hepsine mümkün olduğunca vakit ayırmak gerek. Hepsine tam olarak vakit ayırdığımı söyleyemem ama bir plana göre birini bitirdikçe öbürüne geçmek şeklinde ilerliyorum. Bu şekilde başarılı olmak kolay değil hayatta ama mutlu olmak çok kolay.

BEN_3/2 kitap yazmış bu kitapları da belli bir satış grafiği yakalamış bir yazar olarak sesinizi yeterince duyurabildiğinize inanıyor musunuz?


TK:3-Sesini Duyurma Konusu
Sesini duyurmak herhalde yeni başlayan bir yazar için en büyük problemdir. Algılarda ve yerleşik sistemlerde kabiliyet düşmanı yerleşik olgular var. Bunların arasından sıyrılmak çok zor. Örneğin okur kitlesinin kalitesi cidden içler acısı (bu konunun detayına başka bir sorunuzda gireceğim), çoğunluk okumak için değil gösteriş için kitap alıyor. Hatta bizim iş yerinde bile "ben okuyucu değilim alıcıyım" deyip her ay bir koli kitap alıp şuna buna dağıtanlar var. Yani Internet'ten alışverişin pisikolojik etkileriyle de yönlenebiliyor okur. Çoğunluk çok satanlar bölümünden birkaç kitap alır ve masasının üstüne koyar. En iyi ihtimalle birkaç sayfa okur sonra sıkılıp çıkmaz ayın son çarşambasında geri başlamak üzere bir kenara koyar. Genelde kitap kumbaraları veya eski kitapçılar olur bu eserlerin sonu. Yani diyebiliriz ki ülkemizde satın alınan kitapların yüzde doksanı okunmaz. Eh, okumak için kitap almayan bir kitleye kendinizi nasıl tanıtacaksınız? Genelde bu tanıtımı yayınevinin yapması beklenir. Peki eğer yayınevi kendi kendini dahi tanıtamamışsa sizi nasıl tanıtabilir? Bildiğiniz yayınevlerini sayın desem kaç tane söyleyebilirsiniz? On mu? Yirmi mi? Otuz mu? Ülkede altı bin (sayıyla 6000) yayınevi var, akla gelen otuz tanesi bile olmadığını düşünürseniz yayınevi işletmecilerinin hedeflerini ve zihniyetlerinizi anlayabilirsiniz. Yayınevi denen yerlerin çoğu para tuzağıdır (ironik bir şekilde bunu tüm yayınevleri de kabul eder). Yazar olma hayallerinizi ve heyecanınızı sömürerek paranızı cebe indirdikten sonra bir daha yüzünüze bakmazlar. Sizler (blog sahipleri) bu konuda çok önemli bir pencere teşkil ediyorsunuz, sizler bu sektörün itici gücü oldunuz. Yeni yazarlar sizin sayenizde görünür olma şansı yakalıyorlar. Yoksa ne gazete ne de televizyonlar popüler olmayan birine yer vermeyi kabul ediyor. Onların derdi kültür hizmeti değildir. Kültür hizmeti yapıyor olduklarını iddaa etmeleri, tarihin en utanç verici yalanıdır! Onların amacı patronlarına sürekli biraz daha çok para getirecek şeyleri sağlayıp kendi kesintisiz fakirleşmelerine boyun eğmektir. Neyse, konunun özüne dönelim. Sesimi çok duyurabilmiş falan değilim. Fakat yardımlarınızla belki az çok duyurabilirim günün birinde.

BEN-4/gelecekte kendinizi nerede görüyorsunuz?

TK:4-Gelecekte Kendimi Nerede Görüyorum?
Nerede olmamı istiyorsanız orada. Eğer sevginizle, desteğinizle bana yol verir, yol açarsanız bir daha hiçbir çocuğun ağlamadığı, hiçbir insanın paragözlük yüzünden acı çekmediği, silahlara ve ölüm kusan canavarlara tonla para harcanmadığı, hastalık ve mutsuzluk olmayan, neşe dolu, umut dolu aydınlık yarınlara ulaşmak için kaç icat yapılması gerekiyorsa, kaç "süpergücün" bileğini bükmek gerekiyorsa, kaç savaş vermek gerekiyorsa, kaç okul yapmak, kaç kitap basmak, kaç öğretmen yetiştirmek, ne kadar teknoloji geliştirmek gerekiyorsa hepsini yapmak için insanlığa ve işlerin ehillerine yatırım yapacağım. Hiç yol vermezseniz, hiç sevmezseniz, hiç okumazsanız da canınız sağolsun, o zaman meydanlarda, fabrikalarda, forumlarda, okullarda ve hayatın erişebildiğimiz her alanında daha iyi ve daha aydınlık yarınlar için omuz omuza mücadele etmeye devam edeceğiz. Son nefesimde dahi bu mücadelenin içinde olacağım, ister en aşağısında olsun ister en yukarısında. Artık bizi neresine koyarsanız...

BEN 5_Türkiye'deki kitap okuma oranlarını değerlendirmenizi istesem?

TK:)5-Ülkemizdeki Okunma Oranları
Az önce kısaca açıkladım, okur kitlesinin kalitesi yazar kitlesininkinden bile daha düşük, hatta içler acısı. Bu ülkenin layığı bu değil, herkes kendine bir kum tanesi kadar olsun bir şey katma şansını değerlendirmeli. Kitaplara sırt çevirmek ilerlemeye sırt çevirmek demektir. Ülkenin durumu ortada, bizden daha üst seviyedekiler tarafından asırlardır sömürülüyoruz. Demek ki bu cendereden kurtulmak için seviyemizi yükseltip onları geçmemiz gerek. Demek ki eldeki yetmiyor, üstüne bir şeyler koymak gerek. Okumak bu eklemenin yegane ve biricik yoludur. Hatta bir gün okuyarak gelişip bizi acımasızca sömürenleri geçsek bile arkadan kendilerini geliştirerek gelenler olacak, onlardan da günün birinde geriye düşmemek için okumaya zirvedeyken bile devam etmeliyiz. Biz ne yapıyoruz peki? Etrafınızda kaç kişiyi görüyorsunuz elinde bir kitapla? Bir otobüse binin, bir parka oturun, bir restorana gidin, bir kafeye gidin, kaç kişiyi görüyorsunuz elinde bir kitapla? Benim kitabım asla elimden eksik olmaz. Günümün iki saatini işe gidip gelmek için sıkış tıkış bir otobüste geçiriyorum. Bu süre boyunca kitabımı okurum. Günde beş dakika olsun kitap okumaya zamanım yok demek herkesten önce kendini aptal yerine koymak demektir. Beş dakika günlük ayıramayacaksan öl kardeşim, kimseye bir faydan dokunmaz. Direk sık kafana, adam başı düşen kaynak miktarını arttırmış olursun hiç değilse. Okuyun arkadaşlar, benim için değil kendiniz için. O zaman ülkemizdeki okunma oranları belki sözünü etmeye değer bir seviyeye ulaşır.


BEN 6_-Kitaplarınızın isim ve konularını seçerken etrafınızda destek gördüğünüz , fikrini aldığınız kimseler var mı?


TK:)6-İsim ve Konuları Seçerken Etraftan Alınan Destek
Şimdi size bir yazar olmanın birinci sırrını vereceğim: etrafınıza yazar olmak istediğinizi açtınız, hatta örnek çalışmanızı da paylaştınız belki. Şu formül hiç şaşmaz: ne kadar çok beğenmeyen olduysa, ne kadar çok acımasız eleştiriler aldıysanız o kadar doğru yoldasınız demektir. Garip bir sosyal pisikoz var bizde, "birisi bana kadar düştüyse o kişide iş yoktur" diyoruz. Bunu şu şekilde test edip siz de görebilirsiniz: bir berbere gidin. Hatta televizyonda STV kanalı açık bir berbere gidin. Bu kanala ve izleyicisine karşı bir tavrım yok, sadece inek şaban filmlerinden başka bir şey yayınlamadığı için seçtim bu örneği. Buradan hareketle berberimizin bu milenyum içinde yapılmış herhangi bir filmden pek haberdar olmadığı sonucuna varabilirsiniz. Kendisine bir senaryo yazdığınızı söyleyin, hatta atın bir şeyler: ne bileyim, bir çocuk var kardeşi ölecek bu onu yaşatmak için para topluyor deyin, sallayın işte bir şeyler. Eminim ki tıraş boyunca size bir sürü tavsiyeler verecek, senaryo yazımının inceliklerinden bahsedecek ve büyük ihtimalle sinemada en son gittiği film 1976 yapımı bir Ferdi Tayfur filmi olmasına karşın sinemada başarının altın kurallarını da dizecektir. Bu tarz insanlarla konuşmak hiçbir şey sağlamayacağı gibi yeni yazarları bu işten soğutmada birebirdir. En son ilkokulda Cin Ali okumuş adamlar size iki saat boyunca nasıl yazmanız gerektiğini anlatmakta hiç sakınca görmez. Asla kendine hangi yetkinliğe dayanarak bu konuşmayı yaptığını sorgulamaz. Bir örnek daha: beş kişiye kendi kitabınızdan bir alıntıyı ünlü bir yazardan sunuyormuş gibi söyleyin. Sonra başka beş kişiye bu alıntıyı kendi kitabınızdan yaptığınızı söyleyin. Göreceksiniz ki ünlü yazarın olduğunu sandıklarında çok beğenecekler, sizin olduğunu bildiklerinde saçmalıkta sınır tanımayacaklardır. Bu nedenle etraftan alacağınız en büyük destek hiç destek almamaya çalışmaktır. Bir kitabı okuyup anlayıp yorumlayıp usulünce eleştirebilecek yetkinlikte insanlara yönelmek en doğrusudur. Örneğin ben genelde çok kitap okumuş ve eleştirilerinde tutarlı gördüğüm blog sahiplerinden rica ederim eleştirileri. Bugüne kadar da dikkate almadığım, en azından hakkında düşünmediğim tek bir eleştiri yoktur. Bu konudaki sözlerimi eleştiri ve etrafın yaklaşımı ile ilgili bir Nasreddin Hoca fıkrasıyla tamamlamak istiyorum: "Bir gün hoca ve torunu, eşeğe binip yola çıkmışlar. Onları gören biri demiş ki: Aman be hocam, hayvanın canını mı çıkaracaksınız? İki kişi bu sıcakta hayvana binmişsiniz, yazık değil mi? Hoca düşünmüş, doğru ya demiş. Kendisi inmiş eşekten. Biraz gitmişler, bir adam demiş ki: Aman hoca, sen yaşlı başlı adam bu sıcakta yürüyor, gencecik çocuk eşeğe biniyor, yazık değil mi? Hoca düşünmüş, evet ya demiş. Kendi binmiş torunu indirmiş. Sonra biraz daha gitmişler, bu kez başka birini görmüşler. Adam demiş ki: hocam ayıp değil mi? bu sıcakta küçücük çocuğu yürütmek günahtır. Hoca da düşünmüş, evet ya demiş. İkisi de inmişler eşekten. Biraz daha gitmişler, birisi demiş ki: Hocam madem binmeyeceksin eşeği neden aldın? Hoca demiş doğru, fakat tüm kombinasyonları denemişler, geriye hiçbir olası binme yöntemi kalmamış. Onlar da mecbur sırtlamışlar eşeği, gidecekleri yere öyle varmışlar". Velhasıl dostlar, eşeği sırtınıza almayın. Eşek binmek için vardır ama sağı solu dinlersen, ya da şöyle diyeyim: önüne gelene kulak asarsan en sonunda eşeği sırtına yüklerler.

İsim ve konuları her zaman kendim belirlerim. Konular zihnime bir saniyede gelir, dört saniyede olgunlaşır, on beş dakikada kurgulanır, iki haftada yazılır. Genelde böyledir.

BEN 7_İlk kitabınızı yazdıktan sonra basılmasına kadar yaşadığınız zorluklardan bahsedebilir miyiz ?

TK:)7-İlk Kitabın Basım Zorlukları
Biraz bahsettiğim gibi doğru düzgün firmalar popüler yazar arar, daha doğrusu daha çok satacak bir şeyler arar. Geri kalanı da bir an önce paranızı kendi cebine transfer edip başka kazlar yolmaya koyulmak için hesap kitap peşindedir. İşiniz çok zor. Önce hiçbir kitap evi tanınmadığınız için kitabınızı almaz. Böylece kitabınızdan haberdar olup satın almak için kitapçılara giden tek tük vatandaş da kitabınızı bulamadan geri döner. Burada tek seçenek Internet'ten satıştır. Fakat siz siz olun ilk kitabınızda parayı öncelikli beklenti yapmayın. Ben şahsen hayat boyu para denen illetten nefret ettiğim için bu konuda sıkıntı yaşamadım. Çoğu yazarın eşi dostu bile okumaz kitaplarını. Benim de etrafımda kitaplarımı okumuş yakın akraba sayım 2-3 tür. Çok nadir istisnalarını gördüm tabi bu işlerin, dokuz yaşında bir çocuğun kitaplarından yüz tane alıp birbirleriyle kitap hakkında konuşan akrabalar da gördüm. Fakat istisna tabi bunlar. Şimdi siz özene bezene bir kitap yazdınız, belki iyi de bir şey yaptınız. En azından geliştirilebilecek bir şey yazdınız diyelim ki bu kabiliyette çok yazar var aslında, neredeyse tamamı bu aptal sistem içinde yok olup gidiyor. En yakınlarınızdan destek falan beklemeyin, bulma şansınız yüzde on. Yayınevlerine gideceksiniz mecbur, o halde bu işten para falan beklemeyin. Amacınız kitabınızın Internet sitelerinde görünmesi olmalı. Sonra bir görünürlüğe kavuştuğunuzda, adınızı soyadınızı Google'dan yazıp sizin bir yazar olduğunuz anlaşılacak duruma geldiğinizde de sosyal medyaya yönelin. Sakın bu işlere para falan harcamayın çünkü başarı parayla satın alınmaz. Başarılı olmak için gönüllere girmeli, kalpler kazanmalısınız. Bu çok yavaş gelişen, büyük ölçüde şansla alakalı ve insanı bitirip tüketen bir süreçtir. Buradaki dayanıklılığınız, vazgeçmeden inatla mücadele etmeniz sizin var olmanız veya yok olmanızı belirleyecektir. Ben de aynen bu yollardan geçtim ve şükür ki başlangıçtan bir sonraki seviyeye vardım. Önümde upuzun bir yol var, fakat bu yazıyı okuyan birileri oldukça umut da olacaktır.

BEN 8-Yazmış olduğunuz türün dışında farklı türde kitaplar yazmak ister misiniz ?

TK:)8-Farklı Türlerde Kitap Yazmak
Elbette, her yazar farklı farklı türlerde yazmak ister. Bu işi bir memurluk olarak görmeyen, tek derdi satış olmayan, bir kabiliyet ve yaratıcılık sergilemek isteyen her yazar değişik türlere yönelir. Şu anda piyasaya çıkmış iki kitabım var ve ikisi de farklı türlerde. İki tane de çocuk kitabım basılmak için uygun şartların oluşmasını bekliyor. Haydi şartların adını koyalım, yeterince param olmasını bekliyor. Ayrıca üçüncü kitabım da bambaşka bir türde. Var olan kitaplarımın devam kitapları da var, ikisinin de ikinci kitabı bitti. Bir de hikaye blogum var, adı Sihirli Hayaller ( http://sihirlihayaller.blogspot.com ) orada değişik değişik türlerden hikayeler yazıyorum. Her biri bir kitaba dönüşebilir, her biri ayrı ayrı devamı gelecek eserler olabilir. Bilimkurgudan gerilime, komediden maceraya kadar pek çok hikayeler var ve olmaya da devam ediyor. Ömrüm yettiği sürece alakalı alakasız pek çok türde yeni kitaplar yazmayı sürdüreceğim.

BEN 9_Çok iyi bir okur olduğunuzu biliyorum.Etkilendiğiniz bir iki kitap ismi alabilir miyiz?

TK:)9-Etkilendiğim Kitaplar
İlk anda aklıma yüz tane kitap ismi gelmiştir herhalde, fakat en çok hayran olduğum kitaplar Alexander Dumas'nın Monte Cristo Kontu ve Victor Hugo'nun Notre Damme'ın Kamburu eserleri. Bunların değişik çevirilerini buldukça okumaya devam ediyorum, inanın mesela Monte Cristo Kontu'nda Morcerf'in kendini vuruşunu, Firavun'un replikasının aynı kargoyla limana girip Morrel'in itibarını kurtarmasını okudukça halen tüylerim diken diken olur. Ya da Notre Damme'ın Kamburu'nda Quasimodo'nun katedrali savunması, çingene kızın idam ânını düşünmek anında kan dolaşımımı hızlandırıyor.

BEN 10-buradan sesinizi duyan ve yazar olmak isteyen arkadaşlara tavsiyeleriniz? 

TK:)10-Yazar Adaylarına Tavsiyelerim
Yazıların arasında pek çoklarını sıraladım ama bir daha tekrar edeyim:
1-Yakınlarınızdan destek falan beklemeyin, bu yolda sonuna kadar tek başınıza gidebilecekseniz çıkın, yoksa oturun evinizde. Tuhaftır ama herkes sizi başarıya ulaştıktan sonra destekleyecektir ki bu fiiliyatta hiç desteklemese de olur anlamına gelir
2-Zorlu bir başlangıca hazır olun. İlk amacımız Google'dan bakıldığında kitaplarınızın Internet sitelerinde görünmesi. Böylece bir yazar olduğunuza herkesi inandırabilirsiniz ve bu, düzgün yayınevlerinin size ulaşması için bir fırsat verir. Unutmayın, Internet ortamında yoksanız hiç şansınız yok!
3-Belirli kalitenin altındaki insanlarla asla kitap tartışmasına girmeyin, aklı başında eleştiri yapabilecek insanların eleştirilerini de ne kadar sert olursa olsun sonuna kadar dinleyin ve her kelimesi hakkında düşünün
4-Sosyal medyayı etkin kullanın. Ne kadar çok kişiye ulaşabilirseniz o kadar iyidir. Unutmayın, başarıya giden yol gönüllere girmekten geçiyor!
5-ASLA paragöz olmayın. Çekilişte vereceği bir kitabın parasından yırtmak için ayak üstü kırk yalan söyleyen tiplerden olmayın, küçük hesapların insanı olursanız hep küçük insan olarak kalırsınız
6-Üretmekten, yeni şeyler yazmaktan asla vazgeçmeyin

Bu tavsiyelere uyup da başarısız olmak olası değildir. Kimsenin birinci günden sizi keşfedip şöhrete dalacağınız hayallerine kapılmayın. Bunu yapmak muhtemelen size yapılabilecek en büyük kötülük olur ve sizin en kısa yoldan bitişiniz anlamına gelir.

67-KAYBOLAN-CATHERINE O'FLYNN

Çeviri:Algan SEZGİNTÜREDİ
Siren Yayınları
1. Basım 2008-246 Sayfa


Kitabın arka kapağına bakınca , neden aldığım hakkında fikir sahibi de olabilirsiniz belki.

Aldığı ödüller ve aday olduğu ödüller var kitabın.

Enteresan bir polisiye , bu kitaba tür bulabilmek için çok uğraştım ancak hiç bir kalıba sığdıramadım.

Anlatım tarzı çok farklı , okuduğum pek çok kitaba benzemiyor ,  belki de bir filme uyarlamak isteseler , çok ta zorlanmazlar.

24 Temmuz 2013 Çarşamba

66-BİR DERSİM HİKAYESİ-MURATHAN MUNGAN Seçtikleri




Metis Yayınları
2. Basım 2012-192 Sayfa


24  hikayeciden , 24 hikaye .

Murathan Mungan'ın seçtiği.

Yazarların hemen hepsi , kitap okurlarının sevdiği ya da bir iki defa duyduğu isimler.

Hakan Günday,
Ayfer Tunç,
Cemil Kavukçu,
Yalçın Tosun,
Sema Kaygusuz,
Barış Bıçakçı, gibi.

Hikayeler ise müthiş.

Yani bırakın bu kitabı  anlatmayı , okurken bile nefes alamadığım o kadar çok zaman var ki.

Fazla hümanist biriyim belki de.

Kim haklı kim haksız ya da neden diye sormak yerine , kaç canın gittiği , kaç yaşamın heder olduğu dikkatimi çekiyor.

Ve acıtıyor canımı ,sebepleri ne olursa olsun , BÜTÜN KAYIPLAR.












21 Temmuz 2013 Pazar

65-KROKODİL SOKAĞI-BRUNO SHULZ

Çeviri:Hanife KILIÇ
Alakarga
1. Basım 2013-154 Sayfa

17 Öykü.

Arka kapağa tıkladığınızda , sizin de göreceğiniz üzere ;

Kafka'nın ruhdaşı olarak tanımlanmış bir yazar.

Betimlemeler her hikayede bambaşka.

Hani bazen öyle bir anlatırsınız ki , anlatım tarzınız önemli olur hikayeden çok .

Hikayenin neyi anlattığı önemli değildir de sizin onu nasıl anlatabildiğiniz önemlidir.

İşte öyle bir şey:))



19 Temmuz 2013 Cuma

64-YALANDAN KİM ÖLMÜŞ-ORHAN BAYKAL&UĞUR DÜNDAR

Bilgi Yayınevi
4. Basım 2013-237 Sayfa

"Güç odaklarının bir yerlerde örtbas etmeye çalıştıkları şey haber, gerisi reklamdır."
            Nortcliff


Trajikomik tv hikayeleri ve anılarıyla başlıyor kitap.

Sonunda ise Uğur Dündar'ın TBMM soruşturma Komisyonun Tutanağı ile bitiyor.

Dündar'ın ilk kitabı için de söylemiştim , bir gazetecinin kendini anlatmaya çalışması , hele de tanınan , bilinen ve genelde halkın saygısını kazanmış biriyse çok üzücü.




17 Temmuz 2013 Çarşamba

63-ÖMRÜM SENİNDİR-NORA ROBERTS


Epsilon Yayınları
Çeviri :Aslı AĞCA
2012 Basım-344 Sayfa


Beyaz Düşler serisinin son kitabı.

Tam da yaza uygun, yormayan , kafa dağıtacak türden bir Roberts kitabı.


15 Temmuz 2013 Pazartesi

62-NAFTALİN BOZULMUŞSA-MÜJDAT GEZEN

(Dere Söyleşileri)
11. Basım 2013
212 Sayfa


İsmi her şeyi anlatmakta aslında.

Üstat kendi kendiyle söyleşmiş.

"Hayvanlarımla konuşurum ve hatta anlaşırım.Bazı insanlarla da konuşurum ama anlaşamam."



13 Temmuz 2013 Cumartesi

61-MÜLKSÜZLER-URSULA K. LEGUIN

Çeviri:Levent MOLLAMUSTAFAOĞLU
Metis Yayınları
2012 'de 12. basım-335 Sayfa


Bir kitabın her satırı düşündürebilir mi insanı?

Her satırı , yaşadığı ana cuk diye oturabilir mi?

Kurgusu bu kadar gerçek olabilir mi?

Bülent SOMAY sonsöz yazmış , bence kitaba sonsözden başlayın.

Ve lütfen okuyun ve okutabildiğiniz kadar çok kişiye okutun.

Geç bulduğuma pişman olduğum kitaplardan , belki de en iyilerden biri.





7 Temmuz 2013 Pazar

60-GELİN KOLEKSİYONCUSU-TED DEKKER

Çeviri:Özlem GÜLTEKİN
Martı Yayınları
1. basım 2012-567 Sayfa


"Ayağa kalkan adam bir metre seksen santimden belki sekiz ya da on santim daha kısaydı ve bir boğa yılanı kadar dayanıklıydı."

İşte kitabı yavaş okumama sebep olan cümle.

Oysa kitap; hikaye, kurgu ve sonuç harikaydı.

Ancak
ilk sayfalarda geçen bu cümlenin etkisinden kurtulmam bir türlü mümkün olamadı.

Hayır neden 1.70 yazmak yerine , 1.80'den 10 santim kısaydı diye yazılır ki?

Sayfa sayısı az olsa , sayfa doldurmak için diyeceğim ama öyle bir sorun da yok.





<a href="http://www.bloglovin.com/blog/3717052/?claim=6y8qt3edhh3">Follow my blog with Bloglovin</a>